Fotosentez mi Verimli Fotovoltaikler mi?

Fotosentez mi Verimli Fotovoltaikler mi?
Güneş enerjisi denince ilk aklımıza gelen şey yenilenebilir alternatif bir enerji kaynağı olsa da aslında güneş enerjisi hayatımızın her yerinde, hatta hayatımızın kaynağı. Çünkü hem hücrelerimizi oluşturan karmaşık biyomolekülleri bir arada tutan, hem de
tüm yaşamsal faaliyetlerimizi sürdürmemizi sağlayan enerji, bitkilerin ve alglerin fotosentez yoluyla kimyasal bağlar biçiminde sakladığı güneş enerjisi. Varlığını bir bakıma güneş enerjisine borçlu olan
insanoğlunun Dünya üzerinde sürdürebilir bir yaşama
düzeni kurmak için başvurduğu enerji kaynaklarından
biri de yine Güneş oldu. Günümüzde güneş enerjisi önemli bir yenilenebilir enerji kaynağı seçeneği olarak kabul ediliyor ve bu konuda üzerinde çalışılan, bir kısmı endüstriyel düzeyde uygulamaya
konmuş çeşitli teknolojiler var. Peki acaba güneş
enerjisini verimli şekilde kullanma konusunda doğa
mı yoksa insanlık mı daha üstün geldi.

Yayın: TÜBİTAK

Yaşamın Kaynağı Güneş Enerjisi Bitki Benzeri Planktonlar

Yaşamın Kaynağı Güneş Enerjisi Bitki Benzeri Planktonlar

“Dünyada yaşayan canlılar içinde en önemli organizma hangisidir” diye sorulsa pek çok yanıt verilebilir. İnsanlar, arılar, ağaçlar, kuşlar, böcekler... Cevaplar arasında genellikle adı hiç geçmeyen fitoplanktonların (yani bitki benzeri planktonlar) aslında çok önemli bir işlevi var ve en önemli organizma olma yarışında bir adım önde görünüyorlar. Fitoplanktonlar atmosferdeki yaşamın kaynağı olan oksijenin en büyük üreticisi. Dünya’daki oksijenin yarısı denizlerdeki ve okyanuslardaki fitoplanktonlarca üretilir. Fitoplanktonlar sadece
oksijen üretmekle kalmaz deniz ekosisteminde fotosentez yaparak ürettikleri besin miktarıyla besin piramidinde en alt basamağı oluştururlar. Fitoplanktonlar, tıpkı karadaki bitkilerde olduğu gibi, klorofil pigmentlerine sahiptir. Klorofil fotosentez mekanizmasını çalıştırır ve fitoplanktonlar Güneş’ten gelen enerjiyle birlikte
karbondioksit ve suyu yüksek enerjili organik bileşiklere dönüştürür. Bu birincil üretim olarak da bilinir. Burada üretilen oksijeni canlılar solunumda kullanılır.

Atıktan Enerji

Atıktan Enerji
Her gün poşetlere doldurup kapımızın önüne koyduğumuz veya çöp konteynerine attığımız yüz binlerce poşet nereye gidiyor? Aslında pek çoğumuz bu sorunun cevabını biliyoruz ve sonrasında meydana gelen sorunlardan da az çok haberdarız. Peki, her gelişinde yüzümüzü ekşittiğimiz elektrik, doğalgaz faturalarına ne demeli? Ülkemizin enerji ihtiyacının çok büyük bir kısmını dışarıdan almak zorunda kaldığımızı (%70’ten fazla), ülke ekonomimiz için yerel enerji üretimini artırmak zorunda olduğumuzu gazetelerden, televizyonlardan hemen hemen hepimiz duymuşuzdur. Çevreye büyük zararları olan atıklar enerji derdine deva olabilir mi? Atık, üretimden tüketime kadar olan tüm aşamalarda ortaya çıkan ve
kullanıcının artık işine yaramayan maddelerin tamamı olarak tanımlanıyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2010 yılı verilerine göre günlük kişi başı atık üretimimiz 1,14 kg. Bir başka ifade ile ülke olarak günde 80 milyon kg’dan fazla atık üretiyoruz. Her geçen gün daha büyük alanları kaplayan atıklar toprağa, suya ve havaya karışarak ciddi sağlık sorunlarına neden oluyor. Öte yandan hatırı sayılır
oranda milli servetimiz de ziyan oluyor. Neticede biz onları kullanmadığımız, yani kullanamadığımız için atık oluyorlar. Diğer taraftan ülkemiz ekonomisinin en ciddi sorunlarından biri enerjide dışa bağımlılık. Her yıl milyarlarca lira, ithal edilen enerjiye ödeniyor. Çevre sorunu oluşturan atıklar ile ekonomik sorun olan enerji ihtiyacını bir araya getirdiğimizde ikisine de deva olacak çareler
oluşturabiliriz. Her geçen gün gelişen teknoloji, atıktan
verimli şekilde enerji elde etme noktasında da yardımımıza
koşuyor. Şimdi bu teknolojilere bir göz atalım.

Yayın: TÜBİTAK

Sosyal Ağlarda Paylaştığınız Verilerin Gerçek Sahibi Kim?

Sosyal Ağlarda Paylaştığınız Verilerin Gerçek Sahibi Kim?
Kullanıcıların sosyal ağlara ilgisi arttıkça, bu ortamlarda paylaşılan verilerin sahibinin kim olduğu sorusu daha sık sorulmaya başlandı. İşin, başlarda pek dikkat çekmeyen bu yönü bugün giderek daha
fazla kullanıcının endişelendiği bir konuya dönüşüyor. Peki siz Facebook, Twitter, YouTube, Instagram gibi sitelerdeki paylaşımlarınızı hangi koşullarda bu sitelere emanet ettiğinizi, kimlerin bunlara erişip neler yapabileceğini biliyor musunuz

Uzay Madenciliği


Eski Amerikan filmlerini izleyenler Altına Hücum dönemini bilir. ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki


dağlarda ve nehirlerde 1848-1855 yılları arasında yaşanan, kısa zamanda dünyanın birçok 

yerine yayılan


ve çılgın bir altın arama yarışı olarak bilinen bu hareket ve onu takip eden kitlesel göçler esas 

olarak 19. yüzyılda Avustralya, Brezilya, Kanada, Güney Afrika ve ABD’de yaşanır. Kolay 

yoldan zengin olma hayali kuran yüz binlerce insan, altın bulunduğu haberi çıkan her bölgeye 

karadan ve denizden akın eder. Benzer bir hücumun 21. yüzyılda da yaşanması bekleniyor, 

ama Dünya’nın herhangi bir yerine değil: Uzaya! Dünya’daki yeraltı kaynaklarının bazılarının 

tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu günümüzde, insanoğlu uzaydaki yeraltı zenginliklerini 


keşfetmek ve kullanmak için hiç vakit kaybedeceğe benzemiyor.

Yayın:TÜBİTAK