AKADEMİK FİZİK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AKADEMİK FİZİK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Türk Tasarımı Solar Branda V-Tent Ödülleri Toplamaya Başladı!



Türk tasarım firması Designnobis, dünyanın ilk güneş enerjili araç brandasını geliştirdi. Elektrikli otolar için geliştirilen sistem, güneşten elektrik üreterek aracı şarj ediyor.

Tebrikler ODTÜ, tebrikler Designnobis...

Tasarımın Detayları İçin: http://www.alternatifenerji.com/turk-tasarimi-solar-branda-odulleri-toplamaya-basladi.html

BU BİTKİ TAM 40 YILDIR HİÇ HAVA VE SU ALMADAN YAŞIYOR!

“tradescantia” adlı bu bitki



David Latimer adlı bahçıvan, 1960’ta bir cam kap içine bir bitki ekmiş ve 1972 yılında da şişenin ağzını sıkıca tapa ile kapatarak hava ve suyla temasını kesti. 

O günden bu yana “tradescantia” adlı bu bitki bırakın ölmeyi, büyüyerek sapa sağlam bir şekilde yaşamaya devam etti.

Hayvanlar Fast Food Yerse Ne Olur? [www.akademikfizik.net] sunar

www.akademikfizik.net sunar VİDEO

OBEZİTE İLE MÜCADELE ADINA GÜZEL BİR VİDEO

341.817.095 noktalı harita


ABD’li bir yazılımcı, geçmiş yıllara ait nüfus bilgilerini kullanarak 300 milyondan fazla insanın yaşadığı yeri siyah noktalar halinde gösteren interaktif bir harita hazırladı.

Brandon M-Anderson adlı yazılımcı, Amerika Birleşik Devletleri'nin 2010 ve Kanada’nın 2011 yıllarındaki nüfus bilgilerine dayanarak insanların yaşadığı yerleri gösteren harita hazırlandı.

Albert Einstein 'e Ait Özlü Sözler

Albert Einstein


''Bir peşin hükmü yok etmek, bir atomu parçalamaktan daha zordur.." 

"Bir hatayı iki defa tekrarlamayan, en mükemmel insandır.." 

"Duyabileceğiniz en güzel ve en derin heyecan mistik heyecandır. Bütün hakiki ilim bundan çıkar. Gönülden gelen manevi heyecanı tanımayan, yaratılmış tabiat karşısında hayrete düşmeyen ve bumükemmelliği, muazzamlığı, muhteşemliği yaratan Allah'ın huzurunda huşu ile eğilmeyen kimsenin ölüden farkı yoktur. Bizim sınırlı aklımızla anlayamadığımız, gözlerimizle görme kudretinden mahrum bulunduğumuz şeyin gerçekten var olduğunu, parlak bir güzellik halinde kendini gösterdiğini bilmek, işte hakiki dindarlığın temelinde bu bilgi ve bu duygu vardır."

"Hayal kurma bilgiden daha önemlidir."

"Gerçek yalnızca bir illüzyondur. Ama bitmek bilmeyen bir illüzyon."

"İlimsiz din topal, dinsiz ilim kördür."

" Bir kum tanesinin sırrını çözmeyi başarsaydık, bütün dünyanın sırrını çözmüş olurduk. "

"İnsanoğlunun değeri benliğinden elde ettiği özgürlüğün derecesinde saklıdır!."

"Gençliğimizde düşüncelerimizi oluşturan tüm konular sevgiyle ilgilidir, sonraları ise tüm sevgimiz düşüncemiz olur.

"Evrenin en anlaşılmaz özelliği anlaşılabillir olmasıdır."



Kasırga isimleri nereden geliyor?

kasırga isimleri
Pasifik ve Atlas Okyanusu'nda her yıl onlarca kasırga görülüyor. Büyüklü küçüklü tüm kasırgalar istatistiklerinin daha kolay tutulabilmesi için tek tek isimlendiriliyor. Peki bazıları çok şiddetli olan ve yüzlerce milyon dolar zarara yol açan bu kasırgaların isimleri nereden geliyor?
Kasırgalara isim vermek çok eski yıllara dayanmıyor.
 İlk olarak 19. yüzyılın sonlarına doğru Avustralyalı bir meteorolog, kasırgalara kadın isimleri vermeye başladı. Bu fikri benimseyen Amerika Ulusal Kasırga Merkezi, 1953 yılından itibaren uygulamayı resmen yürürlüğe koydu. 1979 yılından sonra da kadın isimlerinin yanına erkek isimlerinin eklenmesine karar verildi.
Merkez her yıl isim tabloları oluşturuyor. 21 isimden ve 6 listeden oluşan tablo, A harfinden başlayarak Z harfine kadar gidiyor ve bu liste 6 yılda bir tekrar ediyor. Ancak herhangi bir kasırga çok sayıda can ve mal kaybına sebep olmuşsa, "efsane" yapılıyor ve ona verilim isim listeden çıkarılıp yerine yeni bir isim ekleniyor. Örneğin, 2005 yılında özellikle New Orleans eyaletinde çok ciddi zarara sebep olan Katrina listeden çıkarılan isimlerden bir tanesi. 1953 yılından itibaren ise yaklaşık 40 isim emekliye ayrılmış durumda.
Tüm kasırgalar ismini sıraya göre alıyor. Yani sırası gelen isim, bir sonraki kasırgaya adını veriyor. ABD'yi bugün vurması beklenen Sandy, 2012 yılı listesinin 18. sırasında yer alıyor. Bundan sonraki kasırgalar ise sırasıyla Tony, Valerie ve William adlarını alacak.
Bununla birlikte günümüzde birçok kişi hala kasırga isimlerinin sadece kadın isimlerinden oluştuğunu sanıyor. Sebebi ise şiddetli kasırgaların çoğunlukla kadın isimlerini almış olması. Aslında merkez 1979 yılından beri listelerinde eşit sayıda kadın ve erkek ismi kullanıyor. Yani en şiddetli kasırgaların kadınların isimlerini almış olması sadece bir tesadüf.
(CİHAN)



Bilge Kralı Rahmetle anıyoruz ...



Her fani gibi ben de öleceğim. Mezarıma anıt yapmayın, 

öldüğümde Osmanlı askerleriyle, Bosna şehitleriyle yan yana yatmak istiyorum.

| Aliya İzzetbegoviç .

Bilge Kralı Rahmetle anıyoruz ..


Bilim Adamları Hayrete Düştü!

NASA'nın Mars'taki uzay aracı Curiosity'nin lazerle vurduğu ilk kayanın bilimadamlarının düşündüğünden daha sıradışı olduğu bildirildi.

Bilimadamları, Curiosity'nin iki hafta önce robot koluyla dokunduğu ve lazerle ondan fazla kez vuruş yaptığı futbol topu büyüklüğünde, piramit şeklindeki kayayla ilgili inceleme sonuçlarının kendilerini şaşırttığını söylediler.

Söz konusu kayanın, Mars'ın yüzeyinde görülen diğer kayalardan farklı olduğu, daha fazla sodyum ve potasyum içerdiği belirtildi.

Bilimadamı Edward Stolper, yaşı bilinmeyen kayanın, daha çok dünyada Hawaii gibi bölgelerde görülen, ender rastlanan volkanik kayaçlara benzediğini kaydetti.

Bir zamanlar su muhteva eden bu tür kayaçlar yer altında derinde oluşuyor.



Güneş’i Hiç Böyle Görmediniz!!!!!

Güneş’in yüzeyindeki devasa patlamalar özel bir yöntemle kaydedildi.
NASA’nın Güneş Dinamikleri Gözlemevi (SDO) uzay aracı, özel bir filtre kullanarak yıldızın fırtınalı yüzeyinin eşsiz güzellikte görüntülerini elde etti.
ABD’nin Maryland eyaletindeki NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi’nden yapılan açıklamada, Güneş’in yüzeyinin ve devasa patlamaların ‘gradyan filtresi’ adı verilen yöntemle kaydedildiği belirtildi. Gradyan (düşüm, eğim, değişim ölçü
sü) filtresi, yıldızın atmosferindeki koronal döngülerin net ve etkileyici bir şekilde ortaya çıkmasına yardım ediyor. Filtre, yüzeyin adeta bir “yosun” gibi görünmesini sağlıyor ve renklerin büyüleyici dansını ortaya çıkarıyor. Görüntülerde zaman zaman meydana gelen şiddetli patlamalar da dikkat çekiyor.
Bilim insanları, gradyan tekniği sayesinde uzay aracının çektiği fotoğraflara çok daha farklı açılardan bakabilme şansını yakalayabiliyor. Sıradan fotoğraflarda görülemeyen detaylara bu yöntemle ulaşılabiliyor.
SDO’nun elde ettiği veriler ışığında bilim insanları Güneş’in hareketlerini ve Dünya’ya olan etkilerini daha iyi anlamaya çalışıyor. 2010 Şubat'ında uzaya fırlatılan SDO uzay aracının 5 yıl boyunca NASA'nın Güneş araştırmalarında kullanılması planlanıyor.

hz: MEHMET ABDULLAHOĞLU

Mars'ta esrarengiz parlak nesne

Mars keşif aracı Curiosity, gezegenin yüzeyinde yaptığı çalışmada parlak bir nesne buldu.

ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) uzay aracı Curiosity, Mars'ın yüzeyinde kepçeyle yaptığı çalışmada parlak bir nesne buldu.
Yetkililer, basına yaptıkları açıklamada, nesnenin altı tekerlekli uzay aracının kendisine ait olabileceğini, parlak cismin ne olduğu belirlenmeden örnek toplamayacaklarını veya kepçeyle çalışma yapmayacaklarını söyledi.
Curiosity'nin, nesnenin tanımlamasında ve örnek alma faaliyetlerine varsa muhtemel etkisinin değerlendirmesinde, NASA ekibine yardımcı olmak için cismin fazladan fotoğraflarını çektiği belirtildi.
Curiosity, Mars'ta bir zamanlar yüzey boyunca akan bir nehrin izlerini bulmuş ve ana kayaçların fotoğrafını çekmişti.
Mars'ta geçmişte mikrobiyal canlıların yaşayıp yaşamadığını araştırmak için 5 Ağustos'ta Mars'a gönderilen uzay aracı Curiosity, 2 yıl boyunca gezegende inceleme yapacak. Proje için 2.5 milyar dolar harcanacak.
Bugün donmuş bir çöl olan Mars ile ilgili daha önce yapılan jeolojik araştırmalar, gezegenin geçmişte daha ılık ve nemli olduğunu öngörüyor.

469 Yıllık Sır!

Şehzadebaşı Camii'  Fizik Kurallarına Aykırı

Mimar Sinan, Şehzadebaşı Camii'ni Restore Edemeyen Mimarlara, Cam Şişede Bıraktığı Mektubuyla Yol Gösterdi. Büyük Ustanın Sırları 469 Yıl Sonra Anlaşıldı.

Osmanlı İmparatorluğu'nda 50 Yıla Yakın Bir Süre Mimarbaşılığı Yapan, İmparatorluğun Her Yanına Dağılmış Çok Sayıda Ünlü Eseri Bulunan Mimar Sinan, Bugün Bile Dünyaca Tanınmış Mimarlara Ders Veriyor. 

Büyük Ustanın 1543 Yılında Yaptığı İstanbul'daki Şehzadebaşı Camii'nin 1990'lı Yıllardaki Restorasyonunda Yaşananlar, Tüm Dünyayı Şoke Etti. Mimar Sinan'ın 'Çıraklık Eserim' Dediği Şehzadebaşı Camii'sinin Zedelenen Kemerleri İçin Restorasyon Çalışmaları Başlatıldı. Camiinin Kemerlerindeki Sorun, Çok Sayıda Mimarı Bir Araya Getirdi. Mimarlar Restore Konusunda Karar Veremedi. 

Ortaya Birçok Fikir Atıldı Ama Hiçbiri Kabul Edilmedi. Mimarlardan Biri İncelemeler Sırasında Caminin Kemerlerinde Bir Oyuk Fark Etti. Bu Oyuktan Çıkan Cam Şişede Gizlenmiş Mektup, İnanılmaz Gerçeği Gün Yüzüne Çıkardı.

Mektubun Mimar Sinan Tarafından Yazıldığı Anlaşıldı. Büyük Usta Mektubunda, "Bu Notu Bulduğunuza Göre Kemerlerden Birinin Kilit Taşı Aşındı Ve Nasıl Değiştireceğinizi Bilmiyorsunuz" Diyordu. 

Mektubun Devamında Kemerin Nasıl Onarılacağını Anlatan Mimar Sinan, 469 Yıl Sonrasına Da Işık Tutmuş Oldu. Kemerin Onarımı Mektuptaki Gibi Yapıldı. Şehzadebaşı Camii İle Birlikte Büyük Ustanın Birçok Eserlerinde De Mektuplar Bırakarak Yol Gösterdiği Anlaşıldı.

Süleymaniye Camii'ndeki Önemli Not

Süleymaniye Camii'nin Restorasyonunda Da Şehzadebaşı Camii'nde Olduğu Gibi Mimar Sinan'dan Not Bulundu. Bir Oyuktan Çıkan Notta, Büyük Usta Şöyle Diyordu:

"Her Kim Bu Taş Eskidiğinde Yenisiyle Değiştirmek İsterse, Eski Taşın Yerine Takılacak Yeni Kilit Taşının İki Tarafından Yağlı İple Taşı Bir Taraftan Sokup Öteki Taraftan Çeksin. Sonra İpin Dışarıda Kalan Kısımlarını Kessin." Süleymaniye Camii'sini Kurtaran Bu Mektup Şu Anda Topkapı Sarayı'nda Saklanıyor.

Büyük Usta Raylı Sistem Kullanmış

1950-1960 Yılları Arasında İnşaat Mühendisi, Mimar Ve Jeofizikçilerden Oluşan Bir Japon Heyeti Sultanahmet Camii Ve Süleymaniye Camii İle Yakından İlgilendi. Mimar Sinan'ın Camileri Gevşek Zemin Üzerine İnşa Edildiğini Gören Heyet, Camilerde Bir Çatlak Dahi Olmamasına Akıl Sır Erdiremedi.

Camilerin Sabitlenmediği, Yerinde Oynayarak Yıkılmaktan Kurtulduğu Anlaşıldı. Minarelerin De Raylı Sistem Üzerine Oturtulduğu Ve Her Yöne Yaklaşık 5 Derece Yatabildiği Ortaya Çıktı.
Japon Mühendis Transa Geçti...

Selimiye Camii'ne Gidenler Bir Gün Kubbenin Altında Sırtüstü Yatan Japon Turist Görmüşler. "Burası Kutsal Bir Yer. Oturun Veya Ayakta Durun" Diyerek Uyarmışlar. 

Ancak, Japon Trans Vaziyetteymiş, Gözlerini Kubbeden Ayırmadan Şöyle Sayıklıyormuş; "Bu İmkansız. Ben Yılların Mühendisiyim. Bu Kubbe Var Olamaz. Kubbenin O Şekilde Durması Fizik Kurallarına Aykırı..."

AYIN BİLİM ADAMINDA BU AY: TAŞKIN TUNA

TAŞKIN TUNA
Taşkın Tuna, bürokrasinin üst kademelerinden gelen bir yazardır. Ankara Fen Fakültesinden Fizik Yük. Müh. olarak mezun oldu. Daha sonra DMİ Genel Müdürlüğüne geçen Tuna, Almanya'da staj ve eğitim aldı. 1969 yılında İngiltere'de Reading Üniversitesinde yüksek lisans eğitimi gören Tuna, burada Master düzeyinde ihtisas yaptı. Yurda dönüşünde ODTÜ'de öğretim görevlisi olarak çalıştı. ABD'de çevre sorunları konusunda da eğitim gören Tuna, 1987-1991 yılları arasında İngiltere'de Avrupa Meteorolojik Tahmin ve Araştırma Merkezinde uzman olarak hizmet verdi. Daha sonra Yurda dönen Taşkın Tuna Çevre Bakanlığına Genel Müdür olarak atandı ve burada da 3 yıla yakın bir süre çalıştıktan sonra emekli oldu.

una’nın ses getiren kitapları arasında, ‘OKU AMA NEYİ’ Şule Yayınları tarafından kısa sürede sekizinci baskısı yapılmış ve geniş bir okuyucu kütlesi tarafından beğeni ile karşılanmıştır.
Taşkın Tuna'nın, 1945-1960 yıllarındaki siyasi çalkantıları kapsayan ‘ADNAN MENDERES’İN ANILARI’ adlı bir kitabı da Şule yayınevi tarafından Ekim 2002 tarihinde basılmış ve çok satan kitaplar listesine girmiştir.
Yazarın SON BASAMAK adlı çalışması, 2003 Nisan ayı ortalarında piyasaya çıkmış ve basında geniş yer almıştır. SON BASAMAK, daha çok bilimsel gerçekleri; bu arada uzay, zaman, yaratılış ve atom altı parçacıkların davranışlarını ele alan bir popüler bilim kitabı olarak değerlendirilebilir.
Tuna’nın 2003 yılı sonlarında çıkan bir diğer kitabı da ‘BİR ELMA İKİ AYNA’ ismini taşıyor. Bu eserde Tuna, asırlara imzasını alan bazı öncü sufîlerin hayat hikâyeleri ile günümüze kadar ulaşan fikir ve düşünce tomurcuklarını sergiliyor.
Taşkın Tuna, ‘BİR ÇARPI BİR’ adındaki eserinden sonra, bu kez Big Bang konusuna el attı. Evrenin yaratılışı, zamanımızdan yaklaşık 14 milyar yıl önce çok sıcak, çok yoğun bir madde ve enerji yumağının, birdenbire uzay boyutlarına taşması ile oluşan kozmik fırtınanın, akıllara idraklere ve zihinlere sığmayacak kadar muhteşem bir mucizenin, imanlı yürekleri titreten esintisidir! OL DEDİ OLDU isimli bu çalışmasından sonra ‘Büyük Patlama’nın ikinci kitabı da okuyucularla buluştu. ‘OL DEDİ OLDU’ ‘ama nasıl oldu?’ İşte bu soruyu ikinci kitapta bulacaksınız. Kara delikler, UFO’lar, uzayda hayat arama girişimleri, paralel evrenler, zaman ve zamanda yolculuk kavramı ve nihayet canlılık. Ve sonra ölüm! Yani kıyamet!
Tuna, 2007 yılında uzun yılların araştırmalarına dayanarak hazırladığı ‘Muhammedi Bilinç’ adlı kitabıyla, maddenin esasını bilinç boyutunun penceresinden bakarak anlatıyor. Madde, enerji, evren, uzay ve zaman konularında alışılmadık bir bilincin varlığı fizikî gerçeklerin nefes kesen yorumlarıyla şekil ve vücud buluyor. Önce ‘hayret’, daha sonra da ‘hayranlık’ vadisinde dolaşmak isteyenlere harika bir yapıt.
Gele gele geldik, 2008 yılına! Muhamedi Bilinç’in ikinci kitabı yerine, “ÖLÜ KÖPEĞİN DİŞLERİ” adlı yeni bir çalışma ile Tuna karşımıza çıkıyor. Sabır, sevgi, hoşgörü, güven, yardımlaşma, dayanışma; özetle İslamî Ahlak anlayışı çerçevesi içinde “sıratı mustakim” istikametinde bulunmak! Biraz zor, ama temiz vicdanlara çok kolay gelen bir çizgi!
Bu çizgide bulunanlar, hep güzel dişleri görürler de ondan!

Taşkın TUna daha sonra "Şeytani Bilinç Muhammedi Bilince Karşı" kitabı ile Sırat-ı Müstakim üzre istikamet almanın yollarını anlatıyor. 
Bu kiatptan sonra "Ol Dedi Oldu 1-2" kitapları ile okurlarının karşısına çıkan Tuna, Yaratılış serüvenini en ayrıntılı bilimsel metotların ışığı altında irdeliyor. Big Bang'ın nefes kesen mucizesi en son kozmolojik verilerle izah ve ispat ediliyor.       




Süleymaniye'nin akustiğini bozdular!


Mimar Sinan'ın yaptığını 100 hoparlörle yapamadılar. Süleymaniye Camii'nin restorasyon çalışması sırasında ses akustiğinin bozulduğu ortaya çıktı. Şimdi her şey sil baştan yapılacak.
İstanbul Müftülüğü'nün raporuna göre Süleymaniye Camii'ndeki akustik problemi; imamın sesi, orijinal akustik ve hoparlörlerden çıkan üç ayrı sesin çakışmasından kaynaklanıyor. 100'e yakın hoparlör kaldırılarak ve halısı değiştirilerek orijinal akustik elde edilecek.

Süleymaniye Camii'nin akustiğinin son restorasyonda tahrip edilerek bozulduğu iddiaları geçtiğimiz günlerde medyada yer almıştı. İstanbul Müftülüğü, iddiayla ilgili vatandaşlardan gelen şikâyetler üzerine detaylı bir araştırma yaptırdı.
 
Araştırmayı yapan bilim kurulunun ön raporuna göre, bugüne kadar yapılan restorasyonlardan olumsuz etkilenen Süleymaniye Camii'ndeki ses problemi; imam, orijinal akustik ve yaklaşık 100 hoparlörden oluşan 3 ayrı ses kaynağının çakışmasından kaynaklanıyor.
 
Ramazan Bayramı'ndan sonra kamuoyuyla paylaşılacağı açıklanan araştırmayı yürüten Galatasaray İletişim Teknoloji Merkezi (İTM) Müdürü Süden Pamir, "Bu akustik, yüzey malzemelerini değiştirerek yok edebileceğiniz bir yapıda değil. Bir restorasyon daha yapılsa bu akustiği yok edemezler." dedi.
 
Pamir'e göre, orijinal akustiğin yakalanması için cami içerisindeki 100'e yakın hoparlörün kaldırılması ve mevcut halının değiştirilerek orijinaline yakın bir halı serilmesi gerekiyor.
 
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın talebi üzerine Mimar Sinan'ın yaptığı camilerle ilgili 1986 yılında kapsamlı bir akustik araştırması yapan Prof. Dr. Mutbul Kayılı, o dönemde yaptıkları ölçümlerde camide homojen ses dağılımlarını tespit ettiklerini söyledi. Kayalı, "Halının değişmesi ya da farklı bir sıvanın kullanılması gibi ufak bir müdahalede bir bozulma olabilir." diye konuştu.
 
Süleymaniye Camii'nde 1985-2005 yılları arasında 20 yıl imam hatiplik yapan Prof. Dr. Süleyman Mollaibrahimoğlu ise caminin akustiğinin dış seslerden etkilendiğini kaydetti. Mollaibrahimoğlu, "Yaz aylarında sabah ve yatsı namazlarında dış sesler az olduğu için mikrofon kullanmıyorduk. Ayrıca, cemaatin bizi daha iyi anlaması için hutbe ve vaazlarda yavaş, tane tane konuşurduk" ifadelerini kullandı.
 
Ses en uzak noktada en yüksek
 
İstanbul Müftülüğü, vatandaştan gelen istek ve şikayetler üzerine Süleymaniye Camii'nin akustiğiyle ilgili 11 Kasım 2011 tarihinde bir çalışma başlattı. 30 kişilik bir ekibin 9 aydır sürdürdüğü çalışmada sona gelindi. Araştırmayı yürüten Galatasaray İTM Müdürü Süden Pamir'in verdiği bilgilere göre araştırmanın bulguları arasındaki en dikkat çekici nokta, caminin kendine özgü doğal bir anfi, hoparlör ve katı bir iletişim yöntemine sahip olması.
 
Akustiğin belli notalara cevap vermesi sebebiyle imamın okuduğu sûrenin makamı ve notasına göre duyulan ses yükseliyor ya da azalıyor. Normalde en güçlü ses kaynağa yakın noktadan duyulurken bu durum Süleymaniye'de tam tersine işliyor. İmamın sesi en yüksek caminin en uzak noktası olan 68 metreden duyuluyor. Mimar Sinan'ın akustik kurgusundaki özellik sebebiyle cami içerisinde insan sesi dışında oluşan sesler hapsediliyor. Böylece imamın sesi mihrapta Kur'an okurken diğer seslerden etkilenmeden cemaate ulaşıyor.
 
Kaynak: Zaman
 


24 Ayar Altın Özelliği Nedir?


Bizde altının saflığını gösterme ölçüsü olarak genellikle 'ayar' kelimesi kullanılır, ama uluslararası piyasada kullanılan kelime 'kırat'tır. 

'Kırat' hem altının, hem de elmas ve diğer kıymetli taşların ölçümünde kullanılan bir birimdir.
 
Elmas ve değerli taşlan ölçmede kullanılan 'kırat'ın bir birimi 200 miligrama (0,200 gram) eşittir. Yani 20 gramlık bir elmasınız varsa, bu 100 kıratlık bir elmastır. Doğada bulunan elmasın büyüklüğü çok seyrek olarak bir santimetrenin üzerindedir. Bugüne kadar bulunan en büyük elmas 3.106 kıratlık 'Culli-an'dır. Bundan 530 ve 517 kıratlık iki büyük ve 100 küçük elmas işlenmiştir.
 
Altında kullanılan 'kırat' veya 'ayar' ise altının saflığını gösterir. 24 kırat (ayar) altın, içinde karışık başka bir metal olmayan yüzde yüz saf altındır. Tamamen saf altın çok yumuşak olduğundan genellikle bakır veya gümüş ile karıştırılır. Her bir kırat (ayar) altının tümünün 24'de biridir. Örneğin bir bileziğin 24'de 18'i altın, 24'de 6'sı da gümüşten yapılmışsa, o bilezik 18 kırat (ayar) altındır.
 
Altını ölçmede kullanılan bu komik sistem, yaklaşık bin yıl evvelki Almanların Mark isimli bir altın parasından kaynaklanmaktadır. Tamamen saf altından yapılan bu para 4,8 gramdı ve elmas ölçü biriminde ağırlığına göre 24 kırat ediyordu. Sonradan içine başka maddeler karıştırıldıkça içindeki altın miktarına bağlı olarak kırat ölçüsü düşürüldü.
 
Altın beyaz, kırmızı, sarı gibi çeşitli renklerde beğenimize sunulur. Altın, bakır ile karıştırılmışsa 'kırmızı altın', gümüş ile karıştırılmışsa 'sarı altın', nikel veya platin gibi metaller içeriyorsa 'beyaz altın' adı verilir.
risaleajans

Asansör Düşerken Zıplanılsa Ne Olur ?



Düşünün ki, asansörünüz bozuldu ve 60-70 km/saat, yani saniyede 18 metre hızla düşüyor. Siz de son saniyede yukarı zıplıyorsunuz. 

Yukarı zıplamanız olsa olsa saniyede 4-5 metre hızla olabilir. Yani siz yine de yaklaşık saniyede 13-14 metre hızla yere düşmeye devam ediyorsunuz.
 
İster saniyede 18 metre, isterse 13 metre hızla yere düşün, sonuç fark etmez.

Sizi yerden kazımak zorunda kalabilirler. Lütfen panik yapmayın, asansörü tutan tek bir kablo değildir, en azından 5 veya 6 kablo vardır. Bu kabloların her biri tek başına asansörün ağırlığını taşıyabilir.
 
Diyelim ki, bu kabloların hiçbiri görevini yapmadı, asansörü durduracak bir başka fren donanımı daha vardır. Hatta bazı asansör boşluklarında ilaveten yaylı veya yağlı, hayati tehlikeyi önleyecek özel sistemler de bulunur.
 
Bu sistemlerin hiçbiri çalışmazsa yine de iyimser olmaya çalışın, hiç olmazsa hayatınızda bir kere, hiçbir katta durmadan doğrudan zemine inmiş oluyorsunuz!
 
risale ajans

Bulutlar Nasıl Oluşur?


Tepenizde gördüğünüz orta büyüklükte, yaklaşık l kilometre çapındaki bir bulutun hacmi 4 milyar metreküptür ve içinde l -5 milyon kilogram su vardır. 

Peki nasıl oluyor da bu kadar su başımıza kovadan dökülür gibi dökülmüyor, bu kadar tonlarca ağırlık havada durabiliyor? Gerçekten bulutlar gökyüzünün inanılmaz ve harika süsleridir.

Hiçbir bulut diğeri ile şekil ve hacim olarak aynı değildir. Çünkü oluşumlarına etki eden hava akımları, sıcaklık, basınç, havadaki toz miktarı v.b. gibi o kadar çok etken vardır ki, çok değişken olan atmosferde iki yerde bütün bu şartlan eşit olarak sağlamak mümkün değildir.
 
Isınan yeryüzünden buharlaşan su, havadan hafif minik su buharları şeklinde doğruca gökyüzüne yükselir. Belirli bir yükseklikte basınç azaldığı, hava da soğuduğu için minik su damlacıkları haline geçerler ve bulutları oluştururlar. Başlangıçta bu damlalar o kadar küçüktür ki, çapları birkaç mikrometredir, (insan saçı 100 mikrometredir.) Ortalama bir yağmur damlasının oluşabilmesi için bunlardan milyonlarcasımn birleşmesi gerekir.Bulutların bu kadar ağırlığa rağmen gökyüzünde asılı kalabilmelerinin sebebi bu damlacıkların çok küçük olmalarıdır.

Her ne kadar bir kilometre çapındaki bir bulutta en azından 1.000 ton su varsa da bu hacimdeki hava 1.000.000 tondur, yani bin kez daha ağırdır. Bu nedenle de bulutlar içerlerindeki yağmur taneleri iyice oluşup, ağırlaşıp yere düşene kadar tepemizde gezinip dururlar. Aslında yağmur yağarken yağmur damlası oluşma işlemi devam ettiğinden bulut içindeki suyu boşaltıp bir anda kaybolmaz.
 
Bulutun oluşumunda başlangıçta oluşan su damlacıkları o kadar küçüktür ki, üzerlerine gelen ışıkları doğrudan yansıtırlar ve bu tip bulutlar pamuk gibi beyaz görünürler. Su damlacıkları birleşip büyüdükçe, yani kalınlaştıkça ışığı daha az yansıtırlar, bu nedenle de yağmur bulutları daha koyu, gri hatta siyaha yakın renkte görünür. Gittikçe büyüyerek ağırlaşan bu damlalar bulutun altında toplandığından, bu tip bulutların tabanları üst taraflarına nazaran daha koyu renktedirler.
 
Havadaki sıcaklık yatay olarak genellikle aynıdır. Bu nedenle havanın içine suyu alabileceği yükseklik yatay olarak hemen hemen aynı olduğundan bulutların altları daha düzdür. Bulutun ortası ile üst kenarı arasındaki ısı farklı olduğu ve üst tarafında su damlası oluşumu devam ettiği için üst taraflar kıvrımlıdır.
 
Bulutlar şekillerine ve yüksekliklerine göre sınıflandırılırlar. Genelde üç ana grupta toplanırlar. Bu sınıflandırmaya göre, ince, tutam tutam, ufak bulutlara 'sirüs', kümeler halinde olanlara 'kümülüs', ufukta tabaka halinde görünenlere de 'stratus' deniliyor. Ayrıca iki tane de yükseklik kategorisi var. Bulutun tabanı yerden 2.000 - 6.000 metre yükseklikte ise ön ismi 'alto', 6.000 metreden daha yükseklikte ise de 'sirro' oluyor. Yağmur bulutlarına da diğerlerinden ayırmak için 'nimbo, nimbus' gibi isimler ekleniyor.

risale ajans


Yağmurda Koşan Neden Daha Çok Islanıyor?


Yağmur yağarken koşanların daha çok ıslanacağını ileri süren, insanı yağmurda sallana sallana dolaşmaya iteleyen bir görüş ile hiçbir şey fark etmeyeceğini iddia eden bir başka görüş ortada dolanıp durmaktadır.

Hiçbir şey değişmeyeceğini söyleyenlerin görüşüne göre vücudunuzun bir dikdörtgen olduğunu ve yağmur damlalarının yere dik düştüğünü farz edelim. İster bir yüz metreci gibi hızlı koşun, ister sallanarak yürüyün bir şey fark etmez. Hızınıza bağlı olmadan vücudunu/a düşen yağmur tanesi sayısı aynı kalır. Koştukça ön tarafınıza bir saniyede daha çok yağmur tanesi isabet edecektir ama süre kısaldığından toplam sayı ve sonuç değişmeyecektir.

'Yağmurda yürüyünüz' diyenler ise koşma durumunda yağmur damlalarının aynı sürede daha çok sayıda birikeceğini ve buharlaşmaları için daha az zaman olduğundan üzerimizin daha ıslak olacağını, aerodinamik tesirleri hesaba katarak, düz yürürken üzerimize düşmeyecek düşey damlaların, koşarsak karşıdan gelecekleri için temas edeceklerini, yürürken başımıza düşen damla sayısının koştuğumuz sırada düşenden fazla olamayacağım ileri sürerek 'ahmak ıslatan' diye de tabir edilen hafif yağışlarda yürümeyi öneriyorlar. Tabii burada unutulmaması gereken şey yavaş yürürken bacaklarımızın da çok yağış alacağı.

'Koşunuz!' görüşüne göre ise, yağmurda koşmakla yürümek arasında, vücudumuza düşen yağmur tanesi miktarı açısından bir fark olmayabilir ama önemli olan başımıza düşen miktardır. Bu nedenle koşarsak süre kısalır ve başımıza düşen yağmur
miktarı azalır.

Yapılan bir deneyde, yağmur karşıdan 45 derece açı ile yağı-yorken, bir defter kağıdına aynı mesafe 7 saniyede koşulduğunda 131 damla, 20 saniyede yürünüldüğünde ise 216 damla isabet ettiği saptanmıştır. Buna göre yağmurda yürüyerek gitmek, koşmaya göre neredeyse iki misli ıslanmak anlamına gelmektedir.

Şüphesiz bu önermeler yapılırken, rüzgarın yönü, üzerimizdeki giysilerin şekli ve cinsi ve en önemlisi kapalı alana ulaşılacak mesafe göz önüne alınmamış ve değerlendirmeler kısa mesafelere göre yapılmıştır. Uzun mesafelerde hiç şansınız yok, koşabildiğiniz kadar koşun ama en doğrusu yağmur geçene kadar kapalı bir yerde oyalanın.


risale ajans