Fizikçiler olup olmadık yerde olup olmadık zamanlarda bir gerçeğin nedenini, nasılını,oluşum sürecini,şartlarını düşünüp onu çözmeye çalışırlar . Kafaları daima problemlerle meşguldür. Onlar için somut gerçekleri incelemek daha eğlencelidir.Çünkü onları bir şekilde kanunlarla ifade edebilirler, formülize edebilirler, matematiğe dökmek isterler.
Akademik Fizik sizlere en güncel bilimsel haberleri herkesten önce ulaştırır. Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik ve Teknoloji alanındaki en son gelişmeleri takip edin.
akademik fizikçiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
akademik fizikçiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fizikçi [Hazırlarlayan; UĞUR KORKMAZ]
Fizikçi, fizik ile uğraşan, bu konuda eğitim görmüş, veya fizik alanında önemli gelişmelere imkân vermiş olan kişilerdir.
Peki Bize Göre Gerçekte Fizikçi kimdir?
Peki Bize Göre Gerçekte Fizikçi kimdir?
Fizik bir algılama biçimi ve aynı zamanda bir sanat formudur./ Prof.Dr Elşen Veli |
Fizikçiler olup olmadık yerde olup olmadık zamanlarda bir gerçeğin nedenini, nasılını, oluşu sürecini, şartlarını düşünüp onu çözmeye çalışırlar . Kafaları daima problemlerle meşguldür. Onlar için somut gerçekleri incelemek daha eğlencelidir.
Pet Şişeden Kablosuz Bağlantı İçin Sinyal Arttırıcı Yapımı (DENEY)
Pet Şişeden Kablosuz Bağlantı İçin Sinyal Arttırıcı Yapımı
1**Gerekli malzemeler, 1 lt lik boş pet şişe, aluminyum folyo, yapıştırıcı yada bant...
2**Keseceğimiz yerleri kalem ile çiziyoruz...
3**Çizdiğimiz yerleri düzgünce kesiyoruz...
4**Pet şişenin kapağının orta yerine antenin girmesi için delik açıyoruz...
5**Ve işte sinyal arttırıcı antenimiz yada yansıtıcımız hazır...
1**Gerekli malzemeler, 1 lt lik boş pet şişe, aluminyum folyo, yapıştırıcı yada bant...
2**Keseceğimiz yerleri kalem ile çiziyoruz...
3**Çizdiğimiz yerleri düzgünce kesiyoruz...
4**Pet şişenin kapağının orta yerine antenin girmesi için delik açıyoruz...
5**Ve işte sinyal arttırıcı antenimiz yada yansıtıcımız hazır...
NASA’da tarihi gün
merak |
NASA’nın tasarladığı Curiosity (Merak) adlı robot Mars’a iniş yaptı. Küçük bir otomobil büyüklüğündeki robot Mars’ta 687 gün yani 1 Mars yılı geçirecek
Radyoaktif plütonyumun parçalanması sonucu açığa çıkan sıcaklıkla işleyen, yaklaşık 900 kilogram ağırlığındaki Curiosity, son derece hassas olarak tasarlanmış ısı kalkanı ve gezegen yüzeyine inişini yavaşlatmak için kullanacağı sesten hızlı açılan paraşütü yardımıyla Kızıl Gezegen'e indi.
Curiosity, Mars ile Dünya arasında, 14 dakikayı bulan sinyal ulaşma farkı nedeniyle Earthlings adlı bilgisayar yazılım şirketince geliştirilen yarım milyon bilgisayar kodunu izleyerek Mars'a inişini, dünyadan hiçbir yardım almadan kendi başına gerçekleştirdi.
Nükleer Fizik (Çekirdek Fiziği) Nedir?
- Temel parçacıkları (proton ve nötron) ve etkileşimlerini incelemek
- Çekirdek özelliklerini sınıflandırmak, değerlendirmek
- Teknolojik gelişmeler sağlamak
Atom çekirdeğini ve temel tanecikleri, aralarındaki etkileşimler açısından, düşük enerjiler alanında inceleyen fizik dalıdır (çekirdek fiziği de denir). Nükleer fizik, İkinci Dünya savaşının sonundan beri çok büyük bir gelişme gösterdi.
Nükleer fizik, doğal bir radyoaktif kaynaktan çıkan a tanecikleriyle (helyum çekirdekleri) azot çekirdeklerinin bombardıman edilerek yapay dönüşümün (transmütasyon) gerçekleştirilmesinden sonra XX. yy’ın başlarında doğdu. Ama doğal kaynaklardan yayınlanan taneciklerin enerjisinin yetersiz kaldığı çok çabuk ortaya kondu ve fizikçiler, 1930′dan başlayarak bu tanecikleri doğrudan doğruya oluşturmaya ve hızlandırmaya yöneldiler. İlk doğrusal hızlandırıcı 1931′de gerçekleştirildi, ama bilginlere yüksek enerji dönemini açan, E. O. Lawrence’in kurduğu siklotron oldu
Atom tanecikleri, A kütle sayılarına göre hafif tanecikler (döton) ve ağır tanecikler (uranyum 235′in ya da bölünebilen başka elementlerin çekirdek fisyonlarının parçaları) olarak sınıflandırılmışlardır. Bu taneciklerin ya da “mermiler”in (projektil) maddeyle etkileşimi çeşitli görünümler alır. Tanecik, hedef oluşturan atomlardan biri üstünden sıçrayabilir; bu esnek şok ancak çarpan taneciğin, yani merminin hızı yeterince küçükse meydana gelebilir. Megaelektronvolta yakın daha yüksek enerjiler için tanecik, atomu uyarır ya da iyonlaştırır; bu durumda şok elektron düzeyinde yer alır. Merminin enerjisi daha da büyükse, elektron bulutundan geçerek, çekirdeğin yakınma kadar ulaşır; böylece, iletilen enerjilere göre birçok olay meydana gelebilir. Pozitif olarak yüklü tanecik, aynı yükü taşıyan çekirdek tarafından itilebilir: Bu durumda esnek şok söz konusudur. Daha yüksek enerjili tanecik, çekirdeğin içine sızıp, nükleonlardan biri üstünden sıçrayabilir; o zaman nükleer bir esnek şok söz konusu olur. Tanecik çekirdeğin içine sızdıktan sonra yakalanabilir; bu durumda şok esnek değildir. Bununla birlikte, bu son olay nükleer çekim kuvvetlerinin etkisinin zayıflığı yüzünden seyrek olur. Gene de meydana geldiği zaman, bileşik bir çekirdek elde edilir; bu da parçalanır.
Demek ki hızı yeterli büyüklükte olan bir tanecik, enerjisini, uyarılma ve iyonlaşmayla yitirmeye başlar. Birçok atomla aynı anda etkileşen tanecik, nükleer şok durumu dışında hemen hemen düz bir yörünge çizer. İyonlaştırıcı gücü yavaş yavaş azalırken atomik ve nükleer şok olasılığı artar; aldığı yolun sonunda böyle şoklardan kaynaklanan bazı sapmalar gözlenir.
Elektronların Maddeyle Etkileşmesi
Elektronların davranışı atom taneciklerininkine benzer. En önemli fark, kütlelerin büyüklük düzeylerinden kaynaklanır. Atomların dış elektronlarının etkileşimleri en sık raslanan olaylardır; ayrıca, şokların yol açtığı enerji azalmalarından dolayı “mermi” elektron önemli sapmalar gösterir. Yörüngeler artık, düz değildirler; elektronlar çevreye saçılırlar. Elektronların durdurulmasına yalnızca şoklar değil, enerji ışıması da yol açar: Gerçekten, hareket halindeki bir yük, ışınım biçiminde enerji yitirir ve tanecik ne kadar yüksek bir hızla hareket ederse ve kütlesi ne kadar küçükse, bu yitim o kadar büyük olur. Bu olay elektronlar söz konusu olduğunda çok önemli olmakla birlikte, öbür temel atom tanecikleri için göz önüne alınmayacak kadar önemsizdir. Pozitif elektronun, yani pozitonun konumunun özellikleri, negatif elektronunkilere tümüyle benzerdir ama, negatif elektronlar bol olduğundan, bir pozitif elektronla, oluşma olasılığı çok kuvvetli olan bir negatif elektronun bir etki olmadan ve kolaylıkla ortadan kalkması söz konusudur.
Fotonların Maddeyle Etkileşmesi
Nükleer fizikte, kullanılan fotonlar, özellikle X ve Y ışınlarına denk düşerler. Fotonun özellikleri başka taneciklerden tümüyle farklıdır (kütlesiz ve yüksüz); madde içinden geçerken de davranışı aynı böyledir. Özellikle, foton yükünün sıfır olması nedeniyle, çekirdek tarafından elektrostatik itilmeye uğramaz, Y ışınlan çok daha fazla içe sızıcı ve az iyonlaştırıcıdırlar. Esnek bir şok sırasında foton, enerjisinin bir bölümünü çarpan taneciğe verebilir, böylece fotonla bütünleşen dalganın frekansında bir azalma olur: Bu, hedef olan tanecik, dışta az bağımlı bir elektron olduğu zaman çok önem taşıyan Compton olayıdır.
Foton, enerjisinin tümünü de yitirebilir ve atomun aşağı düzeydeki elektronlarının etkisiyle yok olabilir. Fotoelektrik olay söz konusu olduğunda, çarpan tanecik atomdan dışarı atılır. Y ışınları da bir çekirdeğin yakınında farklı biçimde yok olabilirler: Y fotonu ortadan kaybolur ve kütlesi sıfır olmayan tanecik oluşumu yoluyla özdekleşme (somutlaşma) gerçekleşir. Genel durumda bir foton demetinin soğurulması,aynı anda meydana gelebilen, bu çeşitli etkileşimlerin sonucudur.Böyle ışımaların dozunun ayarlanması, özellikle bunların dokular üstündeki etkilerini araştıran biyoloji ve röntgen uzmanları için önemlidir.
Nötronların Maddeyle Etkileşmesi
Nötronun elektrik yükünün bulunmaması, elektrostaiik kökenli bir etkileşme olasılığını ortadan kaldırır. Foton gibi nötronun da durdurulması, dolayısıyla da ortaya çıkarılması güçtür.Nötron-çekirdek etkileşmesi, yalnızca nötronun yörünge değişimi yoluyla esnek bir çarpışmayla ya da enerji alışverişi yoluyla esnek olmayan bir çarpışmayla sınırlanabilir. Elektronlarla nötronların kütlelerinin oransızlığı (çok farklı olması), böyle çarpışmalar sırasında çok hafif enerji alışverişine yol açar. Buna karşılık,nükleer çarpışmalar, yapay bir Y yayınımıyla birlikte bir çekirdek uyarılmasına,ya da gerçek bir nükleer tepkimeye (dönüşüm) neden olabiir: Nötron soğurulur, daha sonra da çekirdek parçalanır. Bu “mermiler” özellikle fisyon tepkimeleri sırasında kullanılır. Yukarda ortaya konmuş olan sonuçlar istatistik hesaplara ve kuvantum mekaniğinin ilkelerine dayanan matematiksel bir araştırmayla desteklenir.Demek ki hızı yeterli büyüklükte olan bir tanecik, enerjisini, uyarılma ve iyonlaşmayla yitirmeye başlar. Birçok atomla aynı anda etkileşen tanecik, nükleer şok durumu dışında hemen hemen düz bir yörünge çizer. İyonlaştırıcı gücü yavaş yavaş azalırken atomik ve nükleer şok olasılığı artar; aldığı yolun sonunda böyle şoklardan kaynaklanan bazı sapmalar gözlenir.
Elektronların Maddeyle Etkileşmesi
Elektronların davranışı atom taneciklerininkine benzer. En önemli fark, kütlelerin büyüklük düzeylerinden kaynaklanır. Atomların dış elektronlarının etkileşimleri en sık raslanan olaylardır; ayrıca, şokların yol açtığı enerji azalmalarından dolayı “mermi” elektron önemli sapmalar gösterir. Yörüngeler artık, düz değildirler; elektronlar çevreye saçılırlar. Elektronların durdurulmasına yalnızca şoklar değil, enerji ışıması da yol açar: Gerçekten, hareket halindeki bir yük, ışınım biçiminde enerji yitirir ve tanecik ne kadar yüksek bir hızla hareket ederse ve kütlesi ne kadar küçükse, bu yitim o kadar büyük olur. Bu olay elektronlar söz konusu olduğunda çok önemli olmakla birlikte, öbür temel atom tanecikleri için göz önüne alınmayacak kadar önemsizdir. Pozitif elektronun, yani pozitonun konumunun özellikleri, negatif elektronunkilere tümüyle benzerdir ama, negatif elektronlar bol olduğundan, bir pozitif elektronla, oluşma olasılığı çok kuvvetli olan bir negatif elektronun bir etki olmadan ve kolaylıkla ortadan kalkması söz konusudur.
Fotonların Maddeyle Etkileşmesi
Nükleer fizikte, kullanılan fotonlar, özellikle X ve Y ışınlarına denk düşerler. Fotonun özellikleri başka taneciklerden tümüyle farklıdır (kütlesiz ve yüksüz); madde içinden geçerken de davranışı aynı böyledir. Özellikle, foton yükünün sıfır olması nedeniyle, çekirdek tarafından elektrostatik itilmeye uğramaz, Y ışınlan çok daha fazla içe sızıcı ve az iyonlaştırıcıdırlar. Esnek bir şok sırasında foton, enerjisinin bir bölümünü çarpan taneciğe verebilir, böylece fotonla bütünleşen dalganın frekansında bir azalma olur: Bu, hedef olan tanecik, dışta az bağımlı bir elektron olduğu zaman çok önem taşıyan Compton olayıdır.
Foton, enerjisinin tümünü de yitirebilir ve atomun aşağı düzeydeki elektronlarının etkisiyle yok olabilir. Fotoelektrik olay söz konusu olduğunda, çarpan tanecik atomdan dışarı atılır. Y ışınları da bir çekirdeğin yakınında farklı biçimde yok olabilirler: Y fotonu ortadan kaybolur ve kütlesi sıfır olmayan tanecik oluşumu yoluyla özdekleşme (somutlaşma) gerçekleşir. Genel durumda bir foton demetinin soğurulması,aynı anda meydana gelebilen, bu çeşitli etkileşimlerin sonucudur.Böyle ışımaların dozunun ayarlanması, özellikle bunların dokular üstündeki etkilerini araştıran biyoloji ve röntgen uzmanları için önemlidir.
Nötronların Maddeyle Etkileşmesi
Bu araştırmalar günümüzde, farklı hızlandırıcılarda, giderek duyarlı deneylere gereksinim gösterilerek sürdürülür. Uygulamaların bütünü, nükleer kimya ile ilgili açıklamalara konu oluşturur.
alıntıdır
ÇEVREMİZE SAHİP ÇIKALIM GERİ DÖNÜŞÜM HAKKINDA BİLGİLENELİM |
20 yıl dayanan ampul piyasada
20 yıl dayanan ampul piyasada
ABD'de 20 yıl dayanan led ampul çevre gününde piyasaya sürüldü.
Enerji tasarrufu alanında önemli gelişme.
Amerika Birleşik Devletleri'nde 20 yıl ömürlü tasarruflu ampul geliştirildi.
Dünya Çevre Günü'nde Amerika Birleşik Devletleri'nde 20 yıl ömürlü tasarruflu bir ampul piyasaya sürüldü.
Amerikan Enerji Bakanlığı'nın açtığı yarışmada ödül kazanan LED ampul düşük maliyete karşılık yüksek verimlilik sağlıyor.
Yeni LED ampul klâsik 60 wattlık ampul kadar ışık verip 10 wattlık enerji harcıyor.
60 dolardan piyasaya sürülen ampulün fiyatı, üretici şirketin 10 milyon dolarlık ödülü almasının ardından 10 dolar ucuzlayacak.
Başta Avrupa Birliği üyeleri olmak üzere bir çok ülke 120 yıldır kullanılan 'Edison ampulü' olarak nitelendirilen klâsik ampüllerin yerine aşamalı olarak tasarruflu lamba kullanımını zorunlu hale getiriyor.
LED ampuller elektrik gücünün yüzde 25'ini ışığa dönüştürüyor ve bu sayede yüzde 80'e varan tasarruf sağlıyor.
Yakın bir gelecekte aydınlatma sektörünün tamamen LED sistemlere geçmesi hedefleniyor.
CERN’den yeni keşif: ‘Higgs Çağı’ başlıyor
CERN’den yeni keşif: ‘Higgs Çağı’ başlıyor
Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) 4 Temmuz’da tarihî bir gün yaşadı.
40 yıldır aranan parçacığa dair önemli bir keşif gerçekleşti. Fakat o parçacığın
Higgs olduğunu söylemek için biraz daha
zaman gerekiyor. Bilim dünyasının gözü geçen hafta bir kez
daha Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’deydi. ‘Bir kez daha’ diyoruz
çünkü Aralık 2011’de de dikkatler aynı yere
odaklanmıştı. O zaman gelmeyen müjdeli haber bu kez geldi ve fizik dünyası yeni
olduğu kadar heyecanlı bir döneme girdi. Belki de önümüzdeki çağın adı
Higgs olacak.Açık konuşmak gerekirse; 40 yıldır aranan ve teoride maddeye
kütle kazandırdığı kabul edilen Higgs parçacığı
Higgs olacak.Açık konuşmak gerekirse; 40 yıldır aranan ve teoride maddeye
kütle kazandırdığı kabul edilen Higgs parçacığı
deneysel olarak da yüzde 100 olmamakla birlikte tespit edildi.
CERN’deki bilim insanları, 4 Temmuz’da Higgs olma ihtimali çok
yüksek yeni bir atomaltı parçacık bulduklarını açıkladı. 126 giga
elektronvolt (GeV/c2) kütle bölgesinde keşfedilen parçacığın Higgs
olduğunu kesin olarak söylemek içinse araştırmalar devam edecek.
Yeni keşfin ne anlama geldiğini CERN’deki ALICE deneyinde çalışan
bilim adamlarından Dr. Sedat Altınpınar’a sorduk.
-Geçen yılki sonuç biraz endişe içinde açıklanmıştı ve yüzler
gergindi. Bu kez hem coşku vardı hem de yüzler gülüyordu,
bunun sebebi ne?
İlginç, yüz ifadelerindeki değişikliği fark etmemiştim; daha coşkulu bir
ortam olduğu kesin. Geçen sene yeni bir parçacığın kuvvetli işaretleri
duyurulmuştu; ama bir keşiften bahsetmek için erkendi. Şimdi yeni bir
parçacığın varlığından bahsetmek için bilimsel yeterlilik sağlandı. Şöyle
bir benzetmeyle anlatayım: Okyanusta dalga yüksekliğini ölçtüğünüzü
düşünün. Yüzeyde sürekli dalgalanmalar oluyor; ama siz sıradan
olmayan bir dalganın peşindesiniz. Koca okyanus didik didik edildi
ve kasım ayında epey büyük bir dalga gözlemlendi. O dalga şimdi
tsunami oldu ve artık onun sıradan bir dalga olmadığından eminiz.
Fizikçiler seçilen bir dalganın sıradan dalgalara göre farklılığını sigmalarla
ölçüyor. Şu anda 5 sigma seviyesine erişildi ve dalganın farklılığı
kesinleşmiş oldu. Geçen sene 2 küsür sigma vardı. Tekrar sorunuza
dönecek olursak sigmalar arttıkça, fizikçilerin yüzündeki tebessüm artar.
-O zaman ‘Higgs yılanının’ kuyruğunu yakaladık diyebilir miyiz?
Yoksa karşımıza başka bir sürüngenin çıkma ihtimali var mı?
Eger bir Higgs parçacığı varsa kuyruğunu yakalamış olabiliriz.
Süpersimetrik teorilere inanırsak Higgs parçacığı tahtını bir ikizle paylaşmak
durumunda. İkizlerden birini veya egzotik bir bozon parçacığı da
görmüş olabiliriz. Bu durumda Standart Model dediğimiz, şu ana kadar
tabiatı ve temel parcacıklarını çok başarılı şekilde tarif eden teorik
yapının ötesinde bir fiziğe de kapı açılmış olur. Ancak söylediklerim Higgs’in
keşfiyle ilgili temkinli bir yaklaşım. Ben CERN direktörü Rolf Heuer’in
sözlerine katılıyorum: “Bu işten anlamayan biri olarak, bulduğumuzu
sanıyorum.” Kristof Kolomb gibi, bir kıtanın karşısındayız.
Amerika mı Asya mı zamanla anlayacağız. Yeni bir kıta gördüğümüz
kesin. Veya okyanus örneğini kullanırsak tsunamiyi gördük, şimdi
onu tetikleyen deprem miydi fırtına mıydı, bulmak gerekiyor.
-Bazı gazeteler Higgs parçacığının kesin bulunduğunu,
bazıları ise yüzde 99,9 oranında yaklaşıldığını yazdı. Doğr
u olan hangisi?
Bu daha önce açıkladığım sigmalarla ilgili bir konu. Takriben söylemek
gerekirse, 1 sigma yüzde 68’e, 3 sigma yüzde 99’a ve 5 sigma
yüzde 99,9999’a tekabül ediyor. Matematiği biraz iyi olanlar bunun
Gauss dağılımıyla ilgili olduğunu anlamıştır. Sözü geçen kesinlik, bir
parçacığın varlığıyla ilgili, yani yeni bir parçacık gözlemlendiği kesin;
fakat bunun Higgs olup olmadığı kesinleşmedi. Standart Model, Higgs
parçacığıyla ilgili kütlesi hariç tüm özellikleriyle ilgili öngörülerde bulunuyor
. Şimdi bu kriterlerin test edilmesi gerekiyor. Eğer bu fiziksel nitelikler
sağlanırsa, ölçülen parçacığın gerçekten Higgs olduğunu anlayacağız.
-Yüzde yüz kesinlikte bulunması için araştırmaların ne kadar
süreceğine ilişkin öngörü var mı?
Yüzde yüz hiçbir zaman olmayacaktır. Çünkü okyanus sakin bir su
değildir, tabiatında hep dalgalı olmak vardır. Higgs parçacığının
ölçümünde de benzer durum söz konusu. 5 sigmalık güvenirlik fizikçilerin
üzerinde uzlaştığı bir kabul aslında.
-Higgs parçacığı kütlesiz olduğu için görülmez deniyor, o zaman
tespit edilen şey ne?
Evet aslında Higgs parçacığı, Higgs mekanizması dediğimiz bir
konseptin sonucu. Bir anlamda bu mekanizmayla, Antik Yunanlıların
ortaya attığı esir maddesi konsepti gibi bir şeye dönmüş oluyoruz.
Bu teoriye göre vakum aslında mutlak bir boşluk değil, bilakis belli
mekanizmalarla donatılmış bir medyum. Bugün de şunu söylüyoruz:
Bütün vakum Higgs alanıyla dolu ve tüm parçacıklar niteliklerine göre
bu medyuma az veya cok yapışıyor. Az etkileşenler küçük, çok etkileşenler
büyük kütleli oluyor. Medyuma Higgs denizi dersek, bu denizle
parçacıkların etkileşimi Higgs parçacığı vasıtasıyla oluyor. İlginç
olan Higgs parçacığının kendisinin de bu denizle etkileşmesi ve
dolayısıyla kütleli olması. Higgs’in kütlesi olmadığı tezi tam doğru değil.
Üstelik son ölçülen şey buydu: 126 küsur GeV/c2’lik bir kütle.
(Bir GeV/c2, hemen hemen bir protonun kütlesine tekabül ediyor.)
-Bu keşfin ardından fizik biliminin yeni bir çağa gireceğini
söyleyebilir miyiz?
Evet, hâlâ çözülmesi gereken sorular olmakla beraber bunun bir
milat olduğunu söyleyebiliriz. Şu anda Standart Model’in içindeki
temel parçacıkları düşündüğümüzde (Higgs’i bulduğumuzu varsayarsak)
yapbozun son halkası da yerleşmiş oldu. Standart Model’in yine de
açıklanması gereken tarafları var. Mesela modelin üretemediği,
hariçten alması gereken parametreleri var; bunların anlaşılması lazım.
Higgs parçacığı anlaşıldıkça insanoğlunun hayatına ve uygulamaya
yönelik yansımaları olacaktır.
-Higgs’in bulunması, evrenin yaratılışı hakkında ne tür
bilgiler verecek?
Bu önemli bir soru, çünkü bu konuda çıkan haberlere baktığımda
sapla samanın birbirine karıştığını görüyorum. (İsmet Berkan’ı bu
açıdan takdir ederim. Fizikçi olmayan birine göre konuya hâkimiyeti var.)
Higgs mekanizması bugün etrafımızda gördüğümüz kütlenin bir
kısmını açıklıyor. Yani doğrudan evrenin oluşumuna yönelik bir araştırma
olmasa da illaki birçok fizik konusu gibi alakası var. Sözlerim yanlış
anlaşılmasın; elbette Higgs parçacığının kütlesinin kozmolojik sonuçları
da var. CERN deyince çalışılan tüm konular cağrışım yaptığı için yazılan
makale ve haberlerde Higgs, evrenin başlangıcı gibi konular birbirine
giriyor. CERN’deki büyük deneylerden ATLAS ve CMS öncelikli
olarak kendilerini Higgs konusuna vakfetmiş. LHCb deneyi madde
antimadde arasındaki asimetriyi araştırıyor. Benim de mensubu
oldugum ALICE deneyi ise evrenin başlangıç şartlarını inceliyor
ve Higgs gibi bir önceliği yok.
-40 yıldır aranan parçacığın henüz tam olarak bulunamadığını
söylüyorsunuz. Araştırma neden bu kadar uzun sürüyor?
Bir önceki sorudan devam etmek gerekirse, zaman zaman Higgs’in
evrenin başlangıcındaki hususiyetlerini konu ederek
, ‘hızlandırıcıda evrenin başlangıç şartlarındaki enerjiyi üretebilmesi
gerekir’ diye yazılar okuyorum. Eğer Higgs parçacığının kütlesi
daha küçük olsaydı belki de çok önceden daha düşük enerjilerde
çalışan hızlandırıcılarda keşfedilecekti. Buradan soruyla devam edebiliriz.
Hızlandırıcıların en azından Higgs’in kütlesini oluşturacak kadar bir
enerji sağlaması gerekiyor. Bunun haricinde bir iki mesele daha var;
yine okyanus metaforunu kullanırsak çok dalgalı bir ortamda
tsunamiyi seçmek daha zor. Ayrıca deneylerin kalitesi, hassasiyeti gibi
konular var. Mevcut deneylerin ilk fikirlerinin 20 küsur sene
öncesine dayandığı, bunların ciddi fizibilite, detektör, AR-GE’si vs.
düşünüldüğünde 40 yıl yadırganacak bir zaman değil.
Fizikçi Kimdir?
fizik bir yaşamdır... |
Fizikçiler olup olmadık yerde olup olmadık zamanlarda bir gerçeğin nedenini, nasılını,oluşum sürecini,şartlarını düşünüp onu çözmeye çalışırlar . Kafaları daima problemlerle meşguldür. Onlar için somut gerçekleri incelemek daha eğlencelidir.Çünkü onları bir şekilde kanunlarla ifade edebilirler, formülize edebilirler, matematiğe dökmek isterler. Bir formülü görüp onun ne demek istediğini anlamaya çalışmayan bir fizikçi yoktur. Gördükleri bir formül onlar için adeta dile gelmiş bir çocuk gibidir. Öte yandan sevgi gibi, mutluluk gibi soyut kavramları bu şekilde anlatmaya çalışmak nafiledir. Zaten başarısız olunacağı kesindir. Onun için, akışına bırakıp, sadece hissetmeyi tercih ederler. Örneğin, Newton elmanın ağaçtan düştüğünü görmüş ve merak etmiş. Şimdilerde bu kavramı bir kanun olarak bildiğimizden, bize komik gelmesi kesin bir soruyu yöneltmiş kendisine. Elma niye yere doğru düşüyor, niye yukarı gitmiyor. Oturmuş ve bunun üstüne kafa yormuş. Elde ettiği bulguları ifade edebilmek için diferensiyel denklemleri ilk olarak o kullanmış. Oysak idi elmanın düştüğünü görüp, alsa, onu bir güzel mideye indirse, tadından aldığı keyifle mutlu olsa da kafasını bu kadar yormasa ne kadar basit olurdu değil mi? Bir diğer örnek Arşimed. Bu zatı muhterem rivayet odur ki hamamda taslarla oynarken suyun kaldırma kuvvetini bulmuştur. Bre adam ne kafayı yoruyorsun bunlara. Ne güzel sıcağı görmüşün ,suyun içindesin, gevşe rahatla kirinden pasından bir arın, kendine gel, gevşe rahatla. Ama yok illa bişiler düşünecek işte. Üstelik rivayet odur ki bulduğu bu gerçeğin heyecanıyla dışarıya anadan üryan çıkmıştır. Düşünün artık kendisini mevzuya ne kadar kaptırmış. Gene tekrarlıyorum fizikçiler çok sıkıcı insanlardır ve partilere çağrılmamalarının sebebi budur. Bu yüzden davetli listelerinin başlarında yer bulmazlar. Eğer bir fizikçi bir davetiyete listesinin en başındaysa muhtemelen bu bir parti değil konferansdır. Hiç bir partiye çağırılmadıkları için kendilerine gelen bu davetleri asla geri çevirmez, gerekirse katılamak için dünyanın öbür ucuna kadar giderler. Bu bir
İLGİNÇ BİR FİZİK SORUSU
Bu soru Kopenhagken da ki bir Üniversitenin fizik sinavindan alinmistir:
"Bir gökdelenin yüksekligini barometre ile nasil bulursunuz, anlatiniz."
Ögrencilerden birinin cevabi: "Barometrenin ucuna bir ip baglarsiniz. sonra gökdelenin tepesinden asip sallarsiniz. Barometre yere degdiginde ipin boyuyla barometrenin boyunun toplami gökdelenin yüksekligini verecektir."
Bu oldukça orijinal cevap hocayi çileden çikartmaya yetti ve ögrenci dersten kaldi. Ögrenci cevabinin dogrulugu konusunda itirazda bulundu ve Üniversite durumu çözmek için baska bir hoca gönderdi.
Bu noktada ögrenci hakkinda ne düsünürdünüz? Sizin karariniz ne olurdu ?
Çocuk kalmali mi geçmeli mi ?
Yeni hoca, cevabin aslinda dogru olduguna fakat kayda deger bir fizik bilgisinin varligini göstermedigine karar verdi. Sorunu çözmek üzere ;
Ögrencinin en azindan asgari bir temel fizik bilgisi olup olmadigini anlamak için ona alti dakika vererek sorunun sözlü cevabini vermesi kararini aldi. Ilk bes dakika genç sessizlige gömüldü. Alni düsünceden kiris kiris olmustu. Hoca zamanin tükenmekte oldugunu hatirlattiginda genç çesitli cevaplarinin oldugunu fakat hangisini kullanacagina karar veremedigini söyledi. Tekrar acele etmesi tavsiye edilince genç söyle cevapladi:
"Ilk olarak, barometreyi gökdelenin tepesine çikartip kenarindan asagi birakip yere inene kadar gecen sureyi ölçersiniz. Binanin yüksekligi (H=0.5 x g x t kare) formülü uygulanarak hesaplanabilir. Fakat barometre için kotu bir secim..."
"Veya günes parliyorsa, barometrenin yüksekligini ölçersiniz. Sonra onu bir yere dikip gölge uzunlugunu ve sonra da gökdelenin gölge uzunlugunu ölçebilirsiniz. Bundan sonrasi basit bir orantiyi çözmek olacaktir"
"Fakat bu konuda gök bilimsel bir cevap istiyorsaniz barometrenin ucuna bir sicim baglayip onu bir sarkaç gibi sallandirabilirsiniz; önce yer seviyesinde daha sonra da gökdelenin tepesinde. Yüksekligi T=2pi kare kak (I /g)formülündeki farktan yararlanarak bulabilirsiniz."
"Yahut da gökdelenin disarisinda bir yangin çikis merdiveni varsa barometreyi bir cetvel gibi kullanarak yukariya çikarken gökdelenin boyunu barometre yüksekligi biriminden sayip bunlari toplayabilirsiniz."
"Eger ille de SIKICI ve Ortodoks olmak istiyorsaniz, tabii ki barometre ile gökdelenin tepesindeki ve yer seviyesindeki basinci ölçer milibar cinsinden çikan farki feet'e çevirebilirsiniz ve yüksekligi bulursunuz."
"Ancak bizler daima zihnin bagimsizligi ve bilimsel metodular kullanma konusunda tesvik edildigimiz içindir ki en iyi yol süphesiz hademenin kapisini çalmak ve yeni bir barometre isteyip istemedigini sorarak gökdelenin yüksekligini söylemesi durumunda ona bu barometreyi verecegimizi söylemek olurdu."
Simdi genci dinledikten sonra hala ayni seyi mi düsünüyorsunuz ? Geçmeli mi kalmali mi ?
Ögrencinin adi : Niels Bor, Fizikte Nobel ödülü kazanan tek Danimarkali.
AKADEMİK FİZİKÇİLER...
Bu Problemleri Çözen Zengin Olacak
Bu Problemleri çözen zengin olacak |
ABD'deki Clay Mathematics Institute (CMI) adlı kuruluş, 20. yüzyıla ait çözülememiş dev problemler olarak nitelediği 7 matematik probleminin her birinin çözümüne bir milyon dolar (yaklaşık 621 milyar TL) ödül koydu. 7 problemi de çözen şanslı zeki tam 4 trilyon 347 milyar liranın sahibi olacak. Ödül haberi, 500 matematikçi ve fizikçinin Paris'te bir araya geldiği College de France'ta, 'Binyılın Buluşması'nda açıklandı. Çözümüne 1 milyon dolar verilecek problemlerin başında, asal sayıların neden sadece 1'e ve kendisine bölündüğüne ilişkin Riemann Hipotezi geliyor. Riemann Hipotezi'nin çözümü, uygulamada, daha güvenli internet hizmetlerine yarayabilecek. 'Matematiğin Everest Dağı' olarak adlandırılan 7 problem çözümlenemeseler bile 'çok önemli yan etkiler' yapacaklar. Problemlerin çözümü için zaman sınırlaması bulunmuyor. Yarışmayı düzenleyen CMI kuruluşunun kuralına göre, çözümler, uluslararası saygınlığı olan bir matematik dergisinde yayımlandıktan sonra iki yıl beklenmesini ve dünya matematik uzmanlarının çözümü kabul etmeleriyle son değerlendirmeyi CMI kuruluşunun yapması öngürülüyor. Çözümlenmesi istenen problemler şöyle sıralanıyor:
1) Riemann Varsayımı
2) Poincare Önermesi
3) Hodge Önermesi
4) Birch ile Swinnerton-Dyer Önermesi
5) Navier-Stokes Denklemleri
6) Yang-Mills Kuramı
7) P, NP'ye Karşı Problemi
|
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)