Elektromanyetik Alan
ELEKTROMANYETIK ALAN
konusunda doktora yapmış bir kişiyim. Öncelikle dizüstü bilgisayarlarıni asla ve asla kucağınızda, dizinizin üstün dekullanmayın. En çok manyetik alanı saç kurutma makinesi ve ütü yayar(bu aletleri kullanırken aceleedin, işinizi çabuk bitirin. "Yatak odalarında televizyon bilgisayar ya da cep telefonubulunması tahmin edemeyeceğiniz kadar zararlıdır. Havayı iyonize eden elektromanyetik alan yüzünden çoğu zaman bir koku ile algıladığımız ancak gözle göremediğimiz elektrik yüklü parçalar havada asılı kalırlar. Saatlerce havalandırsanız bile tam olarak ortamdan süpürülmezler, her nefes aldığınızda ciğerlerinize bu parçaları çekiyorsunuz demektir. Elinizin hemen altındaki klavye ve Mouse ise her hareketinizde elektrik sinyalleri gönderir. Mutlaka kablolu mouse kullanınız. . Aynı şekilde uzun süreli klavye ve mouse kullanımı maalesef bilekleri ve eli deforme etmektedir. "RSI (Repetitive Strain Injury)" denen sürekli aynı bedensel hareketlerin tekrarıyla oluşan eklem rahatsızlıkları ve "Carpal Tunnel Sendorumu (tekrar eden hareket sendromu )" ciddi sonuçları olan ve ameliyat gerektirebilen hasarlar verirler. Lazer baskı yapan yazıcılar, çalışmaları sırasında ozon gazı üretirler. Uzmanlar kanser ve bağışıklık sistemi hastalıklarının, manyetik alanın zayıflattığı bünyelerde oluştuğunu söylüyorlar. Mesela çoğumuzun kullandığı Bluetooth kablosuz bağlantısı için HP firmasının resmi kitapçığı "lütfen sağlığınız için bir metreden kısa mesafede Bluetooth kullanmayın” diyor. Eğer bütçeniz yetiyorsa LCD dediğimiz ince ekranlardan alın. Bunun radyasyon seviyesi daha düşüktür. Bilgisayar kasanızı bedeninizden uzak tutun. Kabloları mümkün olduğunca uzun tutarak çevrenizdeki boş alanı uzatın, Bilgisayar masanızı metal aksamdan değil, ahşap ve elektrik yükü tutmayacak şekilde oluşturun. Bilgisayarınızın bağlı olduğu prizi mutlaka topraklı yaptırın. Günde bir kaç saatten fazla keyif, oyun ve web gibi zorunlu olmayan aktiviteler için bilgisayar karşısında zaman harcamayın. Son olarak, bilinen tüm elektronik cihazlarda elektromanyetik alanı yakalama becerileri yüzünden özellikle ametist kristalleri kullanmanızı ve bilgisayarınızın yakınına koymanızı önereceğim. Bu ametist kristalleri belli aralıklarla deniz suyuyla topraklandıklarında elektrik yükleri sıfırlanarak gereken koruma alanını sağlamaya devam ederler." Sevgili okurlar, ben şahsen Balıkesir Dursunbey Güğü Köyü'nde çalışırken, köyde ametist madeni olması nedeniyle, bol miktarda ametist kristali edinmiştim. VE EN ÖNEMLİ KONU: . . . Eğer acil servis doktoru falan değilseniz, cep telefonunuz uyuyacağınız odada asla açık olarak kalmamalı. Gece siz uyurken Yatak Odanızdan en az 10 metre uzakta olmalıdır!!!! Yapılan araştırmalara göre 20 dakika boyunca cep telefonu ile kesintisiz konuşanların, bir sağlık kuruluşunda beyin kontrolünden geçmesi gerekiyor. Nitekim telefon ile konuşurken sınırı aştığınızda hep başınız ağrır.. Unutmayınki , konuşurken de telefonun patlama gibi bir tehlikesi vardır . . . Mutlaka KULAKLIK KULLANIN ! ! ! Telsiz telefonlarda da benzer tehlikeler mevcut, ev telefonunuz telsizse değiştirin, kablolu alın. Çamaşır ve bulaşık makineleri çalışırken yanında durmayın ( mesela bulaşık makinesini çalıştırıp yanındaki masada keyif çayı içmeyin veya masa keyfi yapmayın ), çünkü çok manyetik alan yayarlar. Özellikle çamaşır makinesinin, çamaşırları döndürme aşamasında hemen uzaklaşın... Son olarak; kullanmadığınız aletleri fişten çekin. Yapılan araştırmaya göre, "stand by" da yani bekleme modunda kalan aletler, gene elektrik tuketıyorlar. Ve ABD'de bekleme modunda tüketilen elektiriğe " vampir elektirik" deniliyor. Bu da gösteriyor ki elektronik aletler fişten çekilmediği, en azından güç düğmesinden kapanmadığı sürece bizim için tehlike yaymaya devam ediyor... Tüm bu aletlerin neden olduğu masraf ve küresel ısınma yetmiyormuş gibi, bizi de tüketiyorlar yavaş yavaş..
YAYINA HAZIRLAYAN: M.ABDULLAHOĞLU
|
Doç. Dr. Ayşegül YILMAZ |
Akademik Fizik sizlere en güncel bilimsel haberleri herkesten önce ulaştırır. Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik ve Teknoloji alanındaki en son gelişmeleri takip edin.
yüksek fizik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yüksek fizik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Elektromanyetik Alan
Fiziğin tarihsel gelişimi
Doğa olayların sorgulanmaya başlaması, yani fiziğin doğuşu, ilk uygarlıklann ortaya çıkmasıyla birlikte oldu...
F iziğin tarisel gelişimine bakıldığında çok eskiden, Mezopotamya'da IÖ 3000'lerde, Sümer ve Akad
uygarlıklannda
su değirmenleri kullanılıyor, ağır heykeller dikiliyor,
piramitler yapılıyor, zaman, uzaklık ve hız ölçümleri gerçekleştirilebiliyordu. İÖ 2500'den sonra
Eski Mısır'daki uygarlıklar da, pratik kaygılan ağır basan mühendislik sorunlarının çözümünde fizik kurallanndan yararlanmışlardı.
Ama bu pratik gereksinmelerden doğan tekniklerin ortak temellerini oluşturan ilkelerin aranışı, İÖ 6. ve 5. yüzyıllarda Ege kıyılannda yaşayan filozofların soyutlamalarla doğayı sorgulama yöntemlerinde ortaya çıktı: Bu dünya, kaostan nasıl doğdu? Çokluğun ve çeşitliliğin kökenleri nedir? Hareket ve değişim nasıl hesaplanabilir? Bazı temel kabullerden mantıksal olarak sistematik fizik kuramlan çıkarsamanın ilk örneği, Thales'in (İÖ 6. yy) suyu tüm varhklann temel maddesi saymasıdır. Tha-les, iki temel kuvvet olarak, büzülmeye yol açan merkezcil kuvvet ile genişlemeye yol açan merkezkaç kuvveti tanımladı.
Antik Çağ filozoflanndan
Herakleitos
(İÖ y. 540 - y. 480), bütün nesnelerin sürekli hareket halinde olduğunu
ve toplam madde miktarının sabit olduğunu öne sürerken,
Empedokles (İÖ y. 490 - 430), evrenin toprak, hava, ateş ve su dörtlüsünden oluştuğu görüşünü ortaya attı. Atom kavramının babası ise Anaksagoras (İÖ y. 500 - y. 428) oldu.
Anaksagoras,
tüm maddenin, "yaşamın tohumlan" olarak adlandırdığı atomlardan
oluştuğunu, bunlann sürekli hareket ettiğini, havanın bir ağırlığı
olduğunu belirtti.
Demokritos (İÖ y. 460 - y. 370),
atom kuramına "zorunluluk" ilkesini katarken, Leukippos (İÖ 5. yy) ve Epikuros (İÖ 341-270) atomcu okulun izleyicileri oldular.
Platon'un öğrencisi
Aristoteles,
atom görüşünü yadsıyarak nicel madde kuramı yerine oldukça yalınkat ve
nitel bir yaklaşımı yeğledi. Aristoteles, ilkel maddeyi sıcak ve soğuk,
ıslak ve kuru gibi niteliklere indirgedi. Dirençli bir ortamda bir
cismin hareketinin, harekete yol açan kuvvetle orantılı, ortamın
direnciyle ters orantılı olduğunu belirleyerek bu bağıntıyı boşluğun
varoluşuna karşı bir kanıt olarak kullandı. Aristoteles'in fiziği tüm
ortaçağı etkiledi ve hatta
Aquino'lu Tommaso tarafından Hıristiyan skolastiğinde kullanıldı.Syrakusa'lı
Arkhimedes
(İÖ y. 290/280 -y. 212/211), İskenderiyeli Heron (ü. İS 62), Ktesibios
(ü. İÖ y. 270) gibi araştmcılar ise deneysel araştırmalarıyla
hidrostatik, mekanik gibi fizik dallarına önemli katkılarda bulundular.
İlkçağ filozoflarından
Aristoteles'in düşünceleri, ortaçağdaki dünya görüşlerinin tümü
üzerinde etkinliğini sürdürdü. Bilimin, felsefe ve dinin etkilerinden
sıyrılıp kendine özgü bir araştırma disiplinine dönüşmesi eski çağdan
hemen hemen 2 bin yıl sonra başladı. Rönesans'ın ve Reform hareketinin
etkileriyle "niçin" sorusunun yerine "nasıl" sorusunun geçmesi, 16.
yüzyıl içinde gündeme geldi.
Gallei'nin mekaniğe kat kılan, Kopernikusçuluğun savunulmasıyla doğrudan ilişkiliydi. Düşen cisimlerin hızlanmalanyla ilgilenen Galilei, serbest düşme yasasını, yani düşmede alınan yolun cismin kütlesiyle değil, geçen sürenin karesiyle orantılı olduğunu ortaya çıkardı. Bunu, eylemsizlik ilkesiyle birleştirerek, bir merminin yörüngesinin paraboli biçiminde olacağım belirledi. 17. yüzyılda RenĞ Descartes, özellikle madde kavramı üzerinde durarak doğadaki tüm olayları maddeye ve harekete indirgeyen mekanikçi felsefeyi kurdu. Ayrıca çarpma ve dairesel hareket üzerine çalışmalar da yaptı.
17.yüzyılın sonunda Isaac Newton, Philosophiae naturalis principia mathematica (1687; Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri) adlı yapıtında, mekaniğin temel sorunlarını çözen üç yasasını yayımladı. Bu yüzyılda hızla gelişen bir fizik dalı da optikti. Roger Bacon gibi'13. yüzyıl bilginlerinin yapıtlarını tarayan
Kepler,
teleskopların
matematiksel incelemesini yaptı, mercekler için bir geometri kuramı
geliştirdi, ışığın kırılma özelliğini açıkladı. Newton'ın beyaz ışığın
bileşik ışık olduğunu ortaya çıkardığı renk kuramı ve ışığın
parçacık özellikli olduğunu belirten korpüskül kuramı ile
Huygens'in
dalga özellikli ışık kuramı optiğe en önemli katkılar oldu. Böyle,
Torricelli, Pascal, Von Guericke gibi bilginler, gazların basınç ve
hacim ilişkilerine nicel yasalar getirdiler.
18. ve 19. yüzyıllar bilimsel çalışmaların altın çağı olarak nitelenir. Değişen sosyoekonomik yapı var olan kuramlar içinde doğa biliminin en büyük atılımı yaparak bağımsız bir kurum halinde gelişmesine olanak sağladı.
Elektriğe ilişkin çalışmalar, Leyden şişesinde yük birikimi sağlanmasından sonra deneysel araştırma alanına kaydı. 1733'te du Fay ve Nollet, "reçinemsi" ve "camsı" olarak adlandırdıkları iki tür elektriktik olduğunu buldular, 1787'de de Coulomb, elektrostatiğin temel yasalarını yayımladı. Galvanik ve voltaik elektriğin bulunuşuyla elektrik üreteçlerinin doğuşu, bu alandaki araştırmaların hızla gelişmesini sağladı. 1819'da 0rsted, elektrik akımına eşlik eden magnetik etkiyi buldu, 1827'de Ampere elektrodinamiğin yasalarını geliştirdi. 1831'de ise Faraday elektromagnetik indük-siyonu ortaya çıkardı. 1855'ten başlayarak J. C. Maxwell'in çalışmalarıyla klasik elek-tromagnetizma kuramı ortaya çıktı.
Sanayi devriminin
bilim üzerindeki en açık etkisi, ısının mekanik işe dönüştürülmesine
yönelik çabalardır. Carnot, Clausius, Kelvin, Helmholtz gibi bilginler,
termodinamik bilim dalının gelişmesinde önemli katkılarda bulundular.
Maxwell ve Boltzmann gazların kinetik kuramım geliştirerek, maddenin
atom yapısının tanımlanmasına yönelik çok önemli bir adım attılar.
Işığın özellikleri ve esirin varlığına ilişkin olarak 19. yüzyıl sonunda
gerçekleştirilen araştırmalar ise 20. yüzyılın devrimci kuramlarına
temel oluşturdu.
20. yüzyılda fiziğin yapısını temelinden sarsan iki kuram,
Max Planck'ın 1900'de öne sürdüğü
kuvantum kuramı ile
Albert Einstein'ın 1905'te yayımladığı
görelilik kuramıdır.
Atomun, çekirdeğin ve temel parçacıkların bulunması, plazma fiziği ve
elektroniğin hızla gelişmesi gibi deneysel ve uygulamalı atılımlar,
kuramsal ve deneysel bilgilerin olağanüstü artmasının yanı sıra, fiziğin
çeşitli alanlarında gerçekleştirilen eşgüdümlü araştırmalarla
sağlanmaktadır.
F iziğin tarisel gelişimine bakıldığında çok eskiden, Mezopotamya'da IÖ 3000'lerde, Sümer ve Akad
uygarlıklannda
Ama bu pratik gereksinmelerden doğan tekniklerin ortak temellerini oluşturan ilkelerin aranışı, İÖ 6. ve 5. yüzyıllarda Ege kıyılannda yaşayan filozofların soyutlamalarla doğayı sorgulama yöntemlerinde ortaya çıktı: Bu dünya, kaostan nasıl doğdu? Çokluğun ve çeşitliliğin kökenleri nedir? Hareket ve değişim nasıl hesaplanabilir? Bazı temel kabullerden mantıksal olarak sistematik fizik kuramlan çıkarsamanın ilk örneği, Thales'in (İÖ 6. yy) suyu tüm varhklann temel maddesi saymasıdır. Tha-les, iki temel kuvvet olarak, büzülmeye yol açan merkezcil kuvvet ile genişlemeye yol açan merkezkaç kuvveti tanımladı.
Antik Çağ filozoflanndan
Empedokles (İÖ y. 490 - 430), evrenin toprak, hava, ateş ve su dörtlüsünden oluştuğu görüşünü ortaya attı. Atom kavramının babası ise Anaksagoras (İÖ y. 500 - y. 428) oldu.
Gallei'nin mekaniğe kat kılan, Kopernikusçuluğun savunulmasıyla doğrudan ilişkiliydi. Düşen cisimlerin hızlanmalanyla ilgilenen Galilei, serbest düşme yasasını, yani düşmede alınan yolun cismin kütlesiyle değil, geçen sürenin karesiyle orantılı olduğunu ortaya çıkardı. Bunu, eylemsizlik ilkesiyle birleştirerek, bir merminin yörüngesinin paraboli biçiminde olacağım belirledi. 17. yüzyılda RenĞ Descartes, özellikle madde kavramı üzerinde durarak doğadaki tüm olayları maddeye ve harekete indirgeyen mekanikçi felsefeyi kurdu. Ayrıca çarpma ve dairesel hareket üzerine çalışmalar da yaptı.
17.yüzyılın sonunda Isaac Newton, Philosophiae naturalis principia mathematica (1687; Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri) adlı yapıtında, mekaniğin temel sorunlarını çözen üç yasasını yayımladı. Bu yüzyılda hızla gelişen bir fizik dalı da optikti. Roger Bacon gibi'13. yüzyıl bilginlerinin yapıtlarını tarayan
18. ve 19. yüzyıllar bilimsel çalışmaların altın çağı olarak nitelenir. Değişen sosyoekonomik yapı var olan kuramlar içinde doğa biliminin en büyük atılımı yaparak bağımsız bir kurum halinde gelişmesine olanak sağladı.
Elektriğe ilişkin çalışmalar, Leyden şişesinde yük birikimi sağlanmasından sonra deneysel araştırma alanına kaydı. 1733'te du Fay ve Nollet, "reçinemsi" ve "camsı" olarak adlandırdıkları iki tür elektriktik olduğunu buldular, 1787'de de Coulomb, elektrostatiğin temel yasalarını yayımladı. Galvanik ve voltaik elektriğin bulunuşuyla elektrik üreteçlerinin doğuşu, bu alandaki araştırmaların hızla gelişmesini sağladı. 1819'da 0rsted, elektrik akımına eşlik eden magnetik etkiyi buldu, 1827'de Ampere elektrodinamiğin yasalarını geliştirdi. 1831'de ise Faraday elektromagnetik indük-siyonu ortaya çıkardı. 1855'ten başlayarak J. C. Maxwell'in çalışmalarıyla klasik elek-tromagnetizma kuramı ortaya çıktı.
20. yüzyılda fiziğin yapısını temelinden sarsan iki kuram,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)