ABDULLAHĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ABDULLAHĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ay Olmasaydı?






Ay Olmasaydı?karşılık havada oksijen miktarı şimdikinden kat be kat yoğun olurdu.


Ay olmasaydı batıdan ve doğudan esecek şiddetli rüzgârlar okyanusların şu andaki kadar sakin kalmasına izin vermezdi.

Buna bağlı olarak bitkiler boyuna büyüyemeyecek yani ağaçlar olmayacaktı. Bitkiler şiddetli rüzgâr nedeniyle yere yapışık olarak büyüyeceklerdi.

Hayvanlar daha kısa ve güçlü bir yapıda olacaktı. Kaplumbağalar gibi korunaklı bir yapıya ihtiyaç duyacaklardır. Oksijen fazla olacağı için metabolizmaları çok hızlı işleyecekti. Bu da dünyanın olağan evriminin çok daha fazla hızlanmasına yol açacaktı.

Ay’ın olmaması beraberinde sonu gelmeyecek bir kuraklık ve buzul çağını getirecekti. Buzul çağında kuraklıkla yaşayan insanoğlunun evrimi de bugünkü gibi olmayacaktı.

Kuvvetli rüzgârlar nedeniyle insanlar duyma yetisine sahip olmayacaklardı. Dolayısıyla konuşmak yerine işaretlerle anlaşmaya çalışacaklardı. Bu da yetenek ve zekâ gibi kavramların gelişimini büyük oranda etkileyecekti.

ay


HİÇ BİR ŞEY TESADÜF DEĞİLDİR!








Nükleer Fizik (Çekirdek Fiziği) Nedir?


Çekirdek fiziği veya nükleer fizik fiziğin atomun çekirdeğini inceleyen dalıdır. Başlıca 3 amacı vardır:
  1. Temel parçacıkları (proton ve nötron) ve etkileşimlerini incelemek
  2. Çekirdek özelliklerini sınıflandırmak, değerlendirmek
  3. Teknolojik gelişmeler sağlamak
Atom çekirdeğini ve temel tanecikleri, aralarındaki etkileşimler açısından, düşük enerjiler alanında inceleyen fizik dalıdır (çekirdek fiziği de denir). Nükleer fizik, İkinci Dünya savaşının sonundan beri çok büyük bir gelişme gösterdi. 
Nükleer fizik, doğal bir radyoaktif kaynaktan çıkan a tanecikleriyle (helyum çekirdekleri) azot çekirdeklerinin bombardıman edilerek yapay dönüşümün (transmütasyon) gerçekleştirilmesinden sonra XX. yy’ın başlarında doğdu. Ama doğal kaynaklardan yayınlanan taneciklerin enerjisinin yetersiz kaldığı çok çabuk ortaya kondu ve fizikçiler, 1930′dan başlayarak bu tanecikleri doğrudan doğruya oluşturmaya ve hızlandırmaya yöneldiler. İlk doğrusal hızlandırıcı 1931′de gerçekleştirildi, ama bilginlere yüksek enerji dönemini açan, E. O. Lawrence’in kurduğu siklotron oldu


Atom tanecikleri, A kütle sayılarına göre hafif tanecikler (döton) ve ağır tanecikler (uranyum 235′in ya da bölünebilen başka elementlerin çekirdek fisyonlarının parçaları) olarak sınıflandırılmışlardır. Bu taneciklerin ya da “mermiler”in (projektil) maddeyle etkileşimi çeşitli görünümler alır. Tanecik, hedef oluşturan atomlardan biri üstünden sıçrayabilir; bu esnek şok ancak çarpan taneciğin, yani merminin hızı yeterince küçükse meydana gelebilir. Megaelektronvolta yakın daha yüksek enerjiler için tanecik, atomu uyarır ya da iyonlaştırır; bu durumda şok elektron düzeyinde yer alır. Merminin enerjisi daha da büyükse, elektron bulutundan geçerek, çekirdeğin yakınma kadar ulaşır; böylece, iletilen enerjilere göre birçok olay meydana gelebilir. Pozitif olarak yüklü tanecik, aynı yükü taşıyan çekirdek tarafından itilebilir: Bu durumda esnek şok söz konusudur. Daha yüksek enerjili tanecik, çekirdeğin içine sızıp, nükleonlardan biri üstünden sıçrayabilir; o zaman nükleer bir esnek şok söz konusu olur. Tanecik çekirdeğin içine sızdıktan sonra yakalanabilir; bu durumda şok esnek değildir. Bununla birlikte, bu son olay nükleer çekim kuvvetlerinin etkisinin zayıflığı yüzünden seyrek olur. Gene de meydana geldiği zaman, bileşik bir çekirdek elde edilir; bu da parçalanır.
Demek ki hızı yeterli büyüklükte olan bir tanecik, enerjisini, uyarılma ve iyonlaşmayla yitirmeye başlar. Birçok atomla aynı anda etkileşen tanecik, nükleer şok durumu dışında hemen hemen düz bir yörünge çizer. İyonlaştırıcı gücü yavaş yavaş azalırken atomik ve nükleer şok olasılığı artar; aldığı yolun sonunda böyle şoklardan kaynaklanan bazı sapmalar gözlenir.

Elektronların 
Maddeyle Etkileşmesi
Elektronların davranışı atom taneciklerininkine benzer. En önemli fark, kütlelerin büyüklük düzeylerinden kaynaklanır. Atomların dış elektronlarının etkileşimleri en sık raslanan olaylardır; ayrıca, şokların yol açtığı enerji azalmalarından dolayı “mermi” elektron önemli sapmalar gösterir. Yörüngeler artık, düz değildirler; elektronlar çevreye saçılırlar. Elektronların durdurulmasına yalnızca şoklar değil, enerji ışıması da yol açar: Gerçekten, hareket halindeki bir yük, ışınım biçiminde enerji yitirir ve tanecik ne kadar yüksek bir hızla hareket ederse ve kütlesi ne kadar küçükse, bu yitim o kadar büyük olur. Bu olay elektronlar söz konusu olduğunda çok önemli olmakla birlikte, öbür temel atom tanecikleri için göz önüne alınmayacak kadar önemsizdir. Pozitif elektronun, yani pozitonun konumunun özellikleri, negatif elektronunkilere tümüyle benzerdir ama, negatif elektronlar bol olduğundan, bir pozitif elektronla, oluşma olasılığı çok kuvvetli olan bir negatif elektronun bir etki olmadan ve kolaylıkla ortadan kalkması söz konusudur.

Fotonların 
Maddeyle Etkileşmesi
Nükleer fizikte, kullanılan fotonlar, özellikle X ve Y ışınlarına denk düşerler. Fotonun özellikleri başka taneciklerden tümüyle farklıdır (kütlesiz ve yüksüz); madde içinden geçerken de davranışı aynı böyledir. Özellikle, foton yükünün sıfır olması nedeniyle, çekirdek tarafından elektrostatik itilmeye uğramaz, Y ışınlan çok daha fazla içe sızıcı ve az iyonlaştırıcıdırlar. Esnek bir şok sırasında foton, enerjisinin bir bölümünü çarpan taneciğe verebilir, böylece fotonla bütünleşen dalganın frekansında bir azalma olur: Bu, hedef olan tanecik, dışta az bağımlı bir elektron olduğu zaman çok önem taşıyan Compton olayıdır.
Foton, enerjisinin tümünü de yitirebilir ve atomun aşağı düzeydeki elektronlarının etkisiyle yok olabilir. Fotoelektrik olay söz konusu olduğunda, çarpan tanecik atomdan dışarı atılır. Y ışınları da bir çekirdeğin yakınında farklı biçimde yok olabilirler: Y fotonu ortadan kaybolur ve kütlesi sıfır olmayan tanecik oluşumu yoluyla özdekleşme (somutlaşma) gerçekleşir. Genel durumda bir foton demetinin soğurulması,aynı anda meydana gelebilen, bu çeşitli etkileşimlerin sonucudur.Böyle ışımaların dozunun ayarlanması, özellikle bunların dokular üstündeki etkilerini araştıran biyoloji ve röntgen uzmanları için önemlidir.

Nötronların Maddeyle Etkileşmesi
Nötronun elektrik yükünün bulunmaması, elektrostaiik kökenli bir etkileşme olasılığını ortadan kaldırır. Foton gibi nötronun da durdurulması, dolayısıyla da ortaya çıkarılması güçtür.Nötron-çekirdek etkileşmesi, yalnızca nötronun yörünge değişimi yoluyla esnek bir çarpışmayla ya da enerji alışverişi yoluyla esnek olmayan bir çarpışmayla sınırlanabilir. Elektronlarla nötronların kütlelerinin oransızlığı (çok farklı olması), böyle çarpışmalar sırasında çok hafif enerji alışverişine yol açar. Buna karşılık,nükleer çarpışmalar, yapay bir Y yayınımıyla birlikte bir çekirdek uyarılmasına,ya da gerçek bir nükleer tepkimeye (dönüşüm) neden olabiir: Nötron soğurulur, daha sonra da çekirdek parçalanır. Bu “mermiler” özellikle fisyon tepkimeleri sırasında kullanılır. Yukarda ortaya konmuş olan sonuçlar istatistik hesaplara ve kuvantum mekaniğinin ilkelerine dayanan matematiksel bir araştırmayla desteklenir.
Bu araştırmalar günümüzde, farklı hızlandırıcılarda, giderek duyarlı deneylere gereksinim gösterilerek sürdürülür. Uygulamaların bütünü, nükleer kimya ile ilgili açıklamalara konu oluşturur.


alıntıdır




ÇEVREMİZE SAHİP ÇIKALIM GERİ DÖNÜŞÜM HAKKINDA BİLGİLENELİM




20 yıl dayanan ampul piyasada


20 yıl dayanan ampul piyasada



ABD'de 20 yıl dayanan led ampul çevre gününde piyasaya sürüldü.
Enerji tasarrufu alanında önemli gelişme.
Amerika Birleşik Devletleri'nde 20 yıl ömürlü tasarruflu ampul geliştirildi.
Dünya Çevre Günü'nde Amerika Birleşik Devletleri'nde 20 yıl ömürlü tasarruflu bir ampul piyasaya sürüldü.
Amerikan Enerji Bakanlığı'nın açtığı yarışmada ödül kazanan LED ampul düşük maliyete karşılık yüksek verimlilik sağlıyor.
Yeni LED ampul klâsik 60 wattlık ampul kadar ışık verip 10 wattlık enerji harcıyor.
60 dolardan piyasaya sürülen ampulün fiyatı, üretici şirketin 10 milyon dolarlık ödülü almasının ardından 10 dolar ucuzlayacak.

Başta Avrupa Birliği üyeleri olmak üzere bir çok ülke 120 yıldır kullanılan 'Edison ampulü' olarak nitelendirilen klâsik ampüllerin yerine aşamalı olarak tasarruflu lamba kullanımını zorunlu hale getiriyor.
LED ampuller elektrik gücünün yüzde 25'ini ışığa dönüştürüyor ve bu sayede yüzde 80'e varan tasarruf sağlıyor.
Yakın bir gelecekte aydınlatma sektörünün tamamen LED sistemlere geçmesi hedefleniyor.









BU SORUYU BİLENE?



BU SORUYU BİLENE 3 BİN LİRA!





İngiltere’deki Kraliyet Kimya Birliği, ‘Mpemba Etkisi’ adı verilen şu soruya ikna edici cevap verebilen kişiye, 1000 sterlin (yaklaşık 2 bin 800 TL) ödeyeceğini açıkladı. Soru ise, “Neden sıcak su, soğuk sudan hızlı donar?”...

İngiltere’deki Kraliyet Kimya Birliği, ‘Mpemba Etkisi’ adı verilen şu soruya ikna edici cevap verebilen kişiye, 1000 sterlin (yaklaşık 2 bin 800 TL) ödemeyi vaat etti:

“Neden sıcak su, soğuk sudan hızlı donar?”

Bugüne kadar, buharlaşma, ısı yayılımı, aşırı soğutma gibi teoriler öne sürülse de bu konuyla ilgili ikna edici bir kanıt bulunamadı. Kraliyet Kimya Birliği, yaratıcı ve göz alıcı cevapları 30 Temmuz’a kadar “www.hermes2012.org/ice” web sitesine beklediklerini açıkladı.

Aristoteles ve Descartes bile cevaplayamadı

Aristoteles ve Descartes gibi ünlü filozofların bile cevabını bulamadığı problem, 1968 yılında Tanzanyalı üniversite öğrencisi Erato Mpemba’nın, hocası Dennis Osborne’a bu soruyu sormasıyla ünlendi.

‘Mpemba Etkisi’

Osborne, soruya cevap veremedi ve bununla ilgili daha sonra çok ünlü olacak bir makale yayınladı. Bu soru, o zamandan beri ‘Mpemba Etkisi’ olarak adlandırılıyor.

(Vatan)

Higgs Bozonu'nu kime, nasıl anlatmalı?


Bilim dünyasında büyük heyecan yaratan Higgs Bozonu'nun önemini anlamak kolay olmayabilir.


Higgs Bozonu

Önceki gün yüzde 99 ihtimalle bulunduğu açıklanan Higgs Bozonu’nun önemini anlamak kolay olmayabilir. Bulunmasıyla, evrenin nasıl oluştuğuna dair bilim dünyasının şimdiye kadarki tezlerini (Standart Model) doğrulayan Higgs Bozonu’nu basitçe kavrayabilmek ve anlatabilmek için The Guardian ’ın hazırladığı rehberden aktarıyoruz. 
Herhangİ bİrİne anlatırken: Birine, fizikten çok iyi anlıyormuşçasına Higgs Bozonu’nu açıklamak istiyorsanız, bozonun bulunmasının, evrenin oluşumu üzerine geliştirilmiş en önemli teori olan Standart Model’in eksik kısmını tamamladığını söyleyebilirsiniz. Standart Model’de enerjinin maddeye nasıl dönüştüğü büyük bir boşluktu. Higgs Bozonu ile bu açıklanmış oldu. Bu özet ile fizikten anlayan insan imajı verebilirsiniz! 
Edebİyat öğrencİlerİne: Bir cümlede virgül ya da nokta olmazsa o cümle nasıl da anlamsızdır değil mi? Higgs Bozonu bulunamasaydı evren de noktasız cümle gibi anlamsız olurdu. 
fİzİk öğrencİlerİne: Bunun bir atom değil atomaltı parçacığı olduğunu anlamalısınız. Fizikçi olmayı düşünüyorsanız önünüzdeki 50 yıl Standart Model’i geliştirme çalışmalarıyla geçebilir. O yüzden bu rehberi okumayı bırakıp gerçek fizik kitaplarına dönseniz iyi olur! 
Çocuklara: “Gördüğümüz her şeyin nasıl var olduğunu bilmiyorduk. Bilim insanları uzun zamandır aradıkları parçacığı buldu. Şimdi dünyanın nasıl oluştuğunu daha iyi anlayabiliyoruz” demeniz yeterli. Hâlâ “Nasıl?” diyorsa, hemen susmazsa çikolata yiyemeyeceğini söyleyin! 
Dİndar arkadaşa: “Higgs Bozonu’nu da Tanrı yarattı” deyin en iyisi... 

‘Tüm parçacıklar Allah’ın’ 
Higgs Bozonu’nun varlığının ispatlanması, evrenin nasıl oluştuğunun açıklanması açısından din ve bilim arasındaki ilişkiye yeni bir boyut katmış oldu. Yorumu felsefe ve din üzerine çalışan araştırmacılara bıraktık... 
Yıldız Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Caner Taslaman: Higgs Bozonu fizikteki teoride var olan bir parçacıktı. Bu parçacığın bulunması veya bulunmaması Allah’ın varlığıyla ilgili bir kanı yaratmaz. Tanrı Parçacığı ifadesi bir şaka sonucu ortaya çıkmıştı. Dikkat çeksin diye bu isim konuldu. Hatta Peter Higgs parçacıktaki kendi isminin gölgede kalmasından dolayı rahatsız oldu. Bu kelime insanlarda yanlış bir izlenim oluşturuyor. Bilmeyenler CERN’de dinle ilgili köklü bir çalışma yapılıyor sanıyor ancak bu bir bilim çalışması. İslami olarak bakarsak bütün parçacıklar Allah’ın parçacığı. Biz bugün evrenin varoluşunu anladık diyemeyiz. Çünkü felsefenin ve teolojinin sorduğu bir soruya bilim cevap veremez. Neden doğa yasaları mevcut şekildedir sorusunun cevabı felsefe ve teoloji alanıdır. Bilim ‘neden’ sorusuna, felsefe ‘niçin’ sorusuna cevap verir. 
Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş: Hiçbir şey kendi kendine olmaz. Kâinatın bir yaratıcısı vardır. İnanç insanın doğasında vardır ve bu bilimin değil dinin konusudur. Bilim insanları parçacığa ister rastlasın, ister rastlamasın, Tanrı inancını insanın ruhundan yüzlerce yıldır atamamışlar, atamazlar. Onlar her şeyi ateizme göre yorumluyorlar. Bilim insanları, bilimin varlığı gereği bu konuda kesin bir şey söyleyemez. Bu konunun bir maddenin bulunup bulunmamasıyla ilgisi yoktur, aslolan inançtır. Aklı, mantığı olan zaten evrendeki bu müthiş düzeni görür. Âlemde müthiş bir kanun var, işleyiş var, biz bu işleyişe Tanrı diyoruz. Bu şelaleler, ağaçlar ve bu düzenin kendi kendine olma ihtimali yoktur. 


RADİKAL

Fareyi Bulan Adamın Hazin Öyküsü

İşte size ilk farenin fotoğrafı

Son yüzyılda yapılan ve günlük hayatımızda yer eden icatları düşünün, 

bunlardan en etkileyici olanlarından biri şüphesiz ki fareydi. İşaretleyerek ve 

tıklayarak bilgisayar üzerinde kontrol sağlayan bu cihazın olmadığını düşünün.


Yerine neyi, nasıl kullanırdık?




İlk fare tahtadan yapılmıştı ve tekerlekleri vardı. İmleci ekran üzerinde X-Y 



pozisyonlama yöntemiyle hareket ettirilen fare bugün 40 küsür yaşında.

Douglad Engelbart tarafından icat edilen farenin mucidini trilyoner ettiğini 

düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. 1963’te fareyi icat eden Engelbart, 1967’de 

icadının patentini almış. Stanford Araştırma Enstitüsü’nde ilk prototipi 

üretildiği halde neredeyse yirmi yıl boyunca yaygınlaşmadı. Fakat daha sonra 

Apple’ın Mac bilgisayarının tanıtıldığı basın toplantısında, fareleri tüm dünya 

tanımış oldu.

TheNextWeb‘in yer verdiği Engelbart zamanının çok ötesinde bir mucit olarak 

tarihe geçti. Ancak malesef icat ettiği cihazın, PC’lerde kullanılmaya 

başlamasından çok önce patent süresi bitmişti.

Hoparlörler hakkında yapılan bir konferans sırasında çok sıkılınca hayalini 

kurduğu fareyi icat eden ve bunu geliştiren Engelbart’ın aklındaki soru hep 

aynıydı:

“Bu aleti nasıl insan zekasına destek verecek, zeka yükseltecek hale 

getirebilir, kullanımını yaygınlaştırabilirim?”

Yine de Engelbart, patent süresi dolduktan sonra 40 bin dolara Apple 

tarafından lisanslanan farenin ekmeğini yiyemedi.