YGS-LYS-ÖSS-SBS İSMİ NE OLURSA OLSUN SINAVLARA HAZIRLANMA TAKTİKLERİ


YGS-LYS-ÖSS-SBS İSMİ NE OLURSA OLSUN SINAVLARA HAZIRLANMA TAKTİKLERİ


Evimize Beyaz eşya aldığımızda(Buzdolabı, Çamaşır makinesi gibi) ilk baktığımız yer, o makinenin kullanma kılavuzudur. Nasıl çalışır? Parçalarının özelikleri nelerdir? Ne gibi teknik özelliklere sahip gibi önemli şeyleri hakkında bilgiler edinir ona göre hareket ederiz.
Tıpkı burada olduğu gibi bizde öğrencilerin ve ailelerimizin yaşamında, önemli bir yere sahip olan bu sınavları kazanmalarının yolu ya da başarılı olmalarının sırları, bu sınavların taktiğini, tekniğini ve stratejilerini bilmekten geçiyor.
Derslere nasıl çalışılır, bir dersten nasıl verim alınır? Planlı ve programlı ders çalışma nasıl olur? Gibi soruların cevabını bilmeniz ve bu konuda aktif olarak bir şeyler yapmak zorundasınız.
Özelikle YGS ve SBS’ de derece yapan öğrencilere baktığımızda başarılarının sırlarını sıralarken kimse ben gece gündüz çalıştım demiyor. Sanki bu konuda ortak bir karar almışçasına şunları söylüyorlar:
-”Başarımızın sırrı planlı, programlı ders çalışmak ve sınavların taktiğini, tekniğini bilmek diye sıralıyorlar“.
Bu yüzden girmiş olduğunuz sınavlara nasıl hazırlanılır, bir dersten nasıl verim alınır gibi önem taşıyan soruları cevaplamamız gerekir.
Dünya insanı, olaylara artık taktik ve teknik açıdan bakıyor, düşünüyor. İnsanların çabuk düşünmesi ve karar vermesi, Stratejik yaklaşması, zaman kavramını iyi ele alması, kendini tanıması ve potansiyelini kullanması önemli kriterler haline gelmiştir.
Şimdi sizlere bir dersten nasıl verim alınır, derslere ve sınavlara nasıl çalışılır? Konusunda bazı taktikler sıralayacağım?
SİHİRLİ TAKTİKLER
1)Başarılı olmak için bir amaç, bir hedef koy kendine. VE Niçin ders çalışmalıyım Sorusunu sor… Bunun üzerine saatlerce düşünebilirsin. O ateşi içinde hissetmişsen olayın yüzde ellisini hallettin demektir.
2) Birden fazla ve doğru kaynaklardan çalışmaya özen göster.
3)Derslerinizi daima masa başında çalışınız. Yatarak, uzanarak, kanepede, yatakta ders çalışılmaz. Böyle çalıştığınızda fizyolojik olarak gevşeyeceğinizden motivasyonuz azalır ve uykunuz gelebilir.
4)Ders çalışırken birden çok duyu organın aktif olsun. Yeri geldiğinde odan içerisinde, yastığa, duvara veya aynaya çalıştığın konuları anlat. Burada amaç, anlattığın konuyu hem kulağın duyacak hem anlatacaksın, hem göreceksin. Yani duyu organlarının aktif olarak öğrenme işine katılması…
5)Ders çalışırken ve özellikle program yapmışsan eğer genelde bir sözel dersten sonra bir sayısal ders çalışmaya özen göster.
6)Sayısal ders çalışırken işlem yapmaya özen göster, yani bir karalama kâğıdı elinin altında hazır olsun.
7)Stresli ve gergin ortamlara girme. Özellikle moral ve motivasyon bozmayı alışkanlık haine getirmiş kaygılı insanlardan uzak dur.
 Konu çalışırken önemli gördüğün yerlerin altını renkli kalemlerle çiz. Bu ikinci tekrar yaptığında algıda seçicilik dediğimiz olayın işlerlik kazanmasına neden olur. Yani dikkatini çeken ilk yer, altını çizdiğin yer olacaktır. Örnek: Bir toplantıda 10 tane siyah takım elbise giymiş bir yerde birisinin bir beyaz takim elbise giydiğini düşünün. İlk dikkat çeken bu beyaz takım elbiseli olacaktır.
9)Çalışma ortamında dikkatini dağıtacak afiş, poster gibi uyarıcıların olmaması gerekir.
10)Eğer çalışacağın konu uzunsa konuyu belli kısımlara ayırarak, konu kısa ise bütün olarak öğrenmeye ve çalışmaya dikkat et. Yani tümevarım ve tümdengelim metotlarını kullan. Ya da Bütün ya da Parçalara bölerek çalışma metodunu kullan…
11)Konu çalışması yapmadan konuyla ilgili testleri ve soruları çözme. Önce konuya hakim ol sonra soru çöz.
12)Her derse isteyerek ve severek çalış. İstek olmazsa başarı gelmez. Öğrenmek için her şeyden önce sevmek gerekir…
13)Okulda işlediğiniz konuları akşam tekrar etmeyi alışkanlık haline getir.
14)Anlamadığın, zorlandığın derslere biraz daha zaman ayır. Bu dersleri görmezlikten gelmek veya kaçmak sorunu çözmez.
15)Ders çalışılırken TV seyretmek ya da müzik dinlemek son derece sakıncalıdır. Bir koltukta iki karpuz taşınmaz. Ya ders çalış ya TV seyret. “Yani Ya sev ya Terk et…”
16)Kimsenin zoruyla, isteğiyle ders çalışmayınız. Eğer böyle bir takıntınız varsa başarılı olamazsınız.
17)Çalışma masanızın pencere kenarında olmamasına dikkat ediniz..
18)İlerde olmak istediğiniz bir hedefi A4 kâğıdına yazıp odanız içerisinde herkesin görebileceği bir yere renkli kalemle yazıp asınız. Bu, içinizdeki ateşin devamlı yanmasını sağlayacaktır.
BAŞARININ YOLUNU, UNUTMA…
HEDEF BELİRLE
DERSE ÖN HAZIRLIK
PLANLI ÇALIŞMA
DİNLENME
MOTİVASYON
TEST TEKNİĞİNİ BİLME
VERİMLİ ÇALIŞMA
DERSLERİ TEKRAR ETMEDİR.
VE yükselmek için THY formülünü unutmayın…(Tutku-Hedef-Yöntem)
Yaşamınızda, size en yardımcı olacak kişi gene kendiniz olduğunuzu unutmayın. Çünkü hayatınızın direksiyonu sizin elinizde. Yarın eyvah demeden, pişman olmadan iyi ki şunları, bunları böyle yapmışım demesini bilin. “Çünkü hiçbir zafere Çiçekli yollardan gidilmez.” Başarı elbette ki tatlıdır; ancak çoğu zaman ter kokar…
HAZIRLAYAN:ABDULLAHOĞLU

Bor Madeni Nedir ? Önemi ve Kullanım Alanları Nelerdir?



Bor Madeni Nedir ? Önemi ve Kullanım Alanları Nelerdir?

Bor, periyodik cetvel üzerinde B simgesiyle gösterilen, ısıya dayanaklı, sert bir yapıya sahip elementtir. Özellikle son on yılda adını sıkça duyduğumuz bu element, aslında 4000 yıl öncesinde ilk olarak Tibet’te kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra Sümerler ve Hititler bu elementi altın ve gümüş işçiliğinde kullanırken, Eski Mısırlılar mumyalama işlemlerinde, Romalılar cam yapımında, Eski Yunanlılar temizlikte ve Araplar ilaç yapımında kullanmışlardır. Yani bor madeni sanıldığı gibi yeni bulunan bir element değildir.
Bor elementi 2300 C ‘de erirken, 2500 C ‘de kaynamaktadır ve doğada yaklaşık olarak 230 çeşidi bulunmaktadır. Ayrıca doğada serbest olarak değil, tuz şeklinde ve diğer elementlerle bileşik olarak bulunur. Dünya üzerinde en önemli kaynakları Rusya, Abd ve Türkiye’de bulunan bu element, askeriyeden bilgisayar sistemlerine, inşaat sektöründen otomobil sektörüne kadar 400 ‘ü aşkın alanda kullanılmaktadır. Türkiye bor madenlerinin %72′sine sahiptir. Fakat üretim ve  ihracat oranı düşük olduğu için ülkemize getirisi pek fazla değildir.
Türkiyede bulunan başlıca bor yatakları, Balıkesir, Kütahya, Bursa ve Eskişehir’de bulunmaktadır ve Bor madenlerini işletmek için Kırka (Eskişehir), Emet (Kütahya), Bigadiç (Balıkesir), ve Kestelek (Kütahya)’te tesisler bulunmaktadır.

Kırka Bor İşletmeleri : Yıllık 800.000 ton üretim kapasitesine sahiptir. Ayrıca Kırka’daki bu bor yatağı dünyanın en büyük bor yatağı olma özelliğini taşımaktadır.
Emet Bor İşletmeleri : Yıllık 500.000 ton üretim kapasitesine sahiptir.
Bigadiç Bor İşletmeleri : Yıllık 200.000 ton üretim kapasitesine sahiptir.
Kestelek Bor İşletmeleri : Yıllık 100.000 ton üretim kapasitesine sahiptir.


BOR MADENİ
 KOZA RECYCLE

Türkiye bor rezervlerinde %72′lik pay ile birinci sırada gelmekte, %8.50 ‘lik pay ile Rusya ikinci ve %6,80 ‘lik pay ile amerika üçüncü sıradadır. Ancak MTA ( Maden Tetkik Arama ) tarafından yapılan rezerv arama çalışmaları sona erdiğinde Türkiyedeki bor rezervlerinin daha da artacağı tahmin edilmektedir. Yaklaşık 40 yıl sonra ise Türkiye dünya üzerinde bor rezervine sahip tek ülke olacak ve Türkiyenin dünya üzerindeki popüleritesi artacaktır bu sebeple bor’un ülkemiz açısıdan stratejik önemi oldukça fazladır.
Kullanım alanı bu derece geniş olan bor elementini Amerika uzay teknolojilerinde ve askeriye sistemlerinde kullanırken Türkiye deterjan ve sabun yapımında kullanmaktadır. Birçok bilim insanının “21.yüzyılın Petrolü ve Sanayinin Tuzu” diye tanımladığı bor, bazı yerel kaynaklarda fazla abartıldığı, aslında bor’un ekonomik açıdan pek öneminin olmadığı vurgulanmaktadır ancak bütün bu söylemler yanlıştır, çünkü bor’un kullanım alanı dünyadaki birçok doğal kaynaktan daha fazla ve önemlidir. Örneğin günümüzün en önemli doğal kaynağı olan petrol; gaz yağı, akaryakıt, makine yağı, fuel oil, jet yakıtı gibi alanlarda kullanılırken Bor, bütün bu alanlarda kullanılabildiği, bilgisayar sistemlerinde ve askeriye sistemlerinde dahi kullanılabilmektedir. Bunun yanında sürtünmeye ve ısınmaya dayanaklı olduğu için uçaklarda ve uzay araçlarında da kullanılmaktadır.
Bor Madenlerinin Kullanım Alanlarına Göre Dağılımı
Bor Madenlerinin Başlıca Kullanım Alanları :
  • Cam Sanayi: Borosilikat Camları, İzolazyon Cam Elyafı, Tekstil Cam Elyafı, Optik Lifler, Cam Seramikleri, Şişe ve Diğer Düz  Camlar
  • Seramik Sanayi: Emaye, Sır,Sırça, Porselen Boyaları
  • Nükleer Sanayi: Reaktör Kontrol Çubukları, Nükleer Kazalarda Güvenlik Amaçlı ve Nükleer Atık Depolayıcı olarak, Uzay ve Havacılık Sanayi: Sürtünmeye-Aşınmaya ve Isıya Dayanıklı Malzemeler, Roket Yakıtı katkı malzemeleri
  • Askeri & Zırhlı Araçlar: Zırh Plakalar , kompozit malzemeler.
  • Elektronik-Elektrik ve Bilgisayar Sanayinde: Bilgisayarların Mikro chiplerinde, CD-Sürücülerinde, Bilgisayar Ağlarında; Isıya-Aşınmaya Dayanıklı Fiber Optik Kablolar, Yarı İletkenler, Vakum Tüpler, Dialetrik Malzemeler, Elektrik Kondansatörleri, Gecikmeli Sigortalar.
  • İletişim Araçlarında: Cep Telefonları, Modemler, Televizyonlar .
  • İnşaat-Çimento Sektöründe: Mukavemet Artırıcı ve İzolasyon Amaçlı olarak
  • Metalurji: Paslanmaz ve Alaşımlı Çelik, Sürtünmeye-Aşınmaya Karşı Dayanıklı Malzemeler, Metalurjik Flaks, Refrakterler, Briket Malzemeleri, Lehimleme, Döküm Malzemelerinde Katkı Maddesi olarak, Kesiciler, Aşındırıcılar
  • Enerji Sektörü: Hidrojen taşıyıcı,Güneş Enerjisinin Depolanması, Güneş Pillerinde Koruyucu olarak,
  • Otomobil Sanayi: Hava Yastıklarında, Hidroliklerde, Plastik Aksamda, Yağlarda ve Metal Aksamlarda, Isı ve Ses Yalıtımı Sağlamak Amacıyla, Antifrizler
  • Tekstil  Sektörü: Isıya Dayanıklı Kumaşlar, Yanmayı Geciktirici ve Önleyici Selülozik Malzemeler, İzolasyon Malzemeleri, Tekstil Boyaları Deri Renklendiricileri, Suni İpek Parlatma Malzemeleri,
  • İlaç ve Kozmetik Sanayi: Dezenfekte Ediciler, Antiseptikler, Diş Macunları,
  • Tıp: Osteoporoz Tedavilerinde, Alerjik Hastalıklarda, Psikiyatride, Kemik Gelişiminde ve Artiritte, Menopoz Tedavisinde, Beyin Kanserlerinin Tedavisinde
  • Kimya Sanayi: Bazı Kimyasalların İndirgenmesi, Elektrolitik İşlemler, Flotasyon İlaçları, Banyo Çözeltileri, Katalistler, Atık Temizleme Amaçlı olarak, Petrol Boyaları, Yanmayan ve Erimeyen Boyalar, Tekstil Boyaları
  • Temizleme ve Beyazlatma Sanayi: Toz Deterjanlar, Toz Beyazlatıcılar, Parlatıcılar
  • Tarım Sektörü: Gübreler, Böcek-Bitki Öldürücüler,
  • Kağıt Sanayi: Beyazlatıcı Olarak
  • Koruyucu: Ahşap Malzemeler ve Ağaçlarda Koruyucu olarak, Boya ve Vernik Kurutucularında
Bunların dışında ;
  • Fiber Optik
  • Kauçuk ve Plastik Sanayii
  • Fotoğrafçılık
  • Patlayıcı Maddeler (havai fişek vb.)
  • Petrol Boyaları, yanmayan ve erimeyen boyalar, tekstil boyaları
  • Zımpara ve aşındırıcılar
  • Manyetik cihazlar
  • İleri Teknoloji Araştırmaları
  • Mumyalama gibi alanlarda da kullanılmaktadır.
Yararlanılan Kaynaklar :
Eti Maden İşletmeleri
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü

YAYINA HAZIRLAYAN: ABDULLAHOĞLU

Joseph Louis Lagrange

Joseph Louis Lagrange
 
 
 
Torino Topçuluk Okulu'nda öğretmenlik yaptı (1756), Fagnano ve Euler ile bilimsel konularda mektuplaştı. Çalışmalarını büyük bir bölümü, kurduğu topluluğun yayın organı olan Mélanges de Turin'de yayımlandı; bu topluluk daha sonra Torino Bilimler Akademisi'ne dönüştü. D'Alembert O'nu, Prusyalı Friedrick II'ye tavsiye etti; bunun üzerine kral, Lagrange'yi, 1766'-da, Berlin Bilimler Akademisi'nin matematik bölümünü yönetmek üzere davet etti. Koruyucusunun ölümü üzerine, Paris kenti onu,1772'den beri üyesi olduğu Bilimler Akademisi'nin kıdemli üyesi olarak, tüm gereksimini karşılamak üzere çağırdı (1787).
 II. yıl Yüksek Öğretmen Okulu'nda, Ecole Polytechnique'de çözümleme dersleri verdi.Ağırlık ve Ölçüler Komisyonu'na başkanlık etti ve Boylamlar Barosu'nda görev aldı (1795). Paris'te yayımlanan en önemli inceleme kitaplarında, yöntemsel bir bilançosunu yaptığı eski bilgilerin yanı sıra, kendi yazdığı sayısız incelemenin sonuçlarının bir bireşimini yaptı. 1770-1771'de basılmış kitabında n. dereceden genel bir denklemi, cebirsel yöntemle çözme umudunu yitirdi. n, 4'ten büyük olduğunda, çözümde kullanılan yardımcı denklemin derecesinin n'den büyük olduğunu ortaya koydu. İki denklemin kökleri arasındaki bağıntıları inceleyerek, gruplar kuramıyla ilgili birçok teoremi kanıtladı ve Galois'nın çalışmalarına öncülük yaptı. Mécaniqu-e Analytique (Analitik Mekanik) adlı kitabında, geometriden hiçbir biçimde yararlanmadı: burada Newton kuramının, gezegenlerin devinimine tümüyle uygulanabileceğini gösterdi ve mekaniğin temellerini birleştirdi.

 Lagrange tam anlamıyla analitik olan yöntemleriyle değişim hesabını, sonsuz küçükler hesabının bağımsız bir kolu olarak oluşturdu. Théorie des fonctions analytiques (Analitik fonksiyonlar kuramı) adlı kitabında (1797), her fonksiyonu Taylor serisine açılımıyla tanımlamaya çalıştı. Taylor serisinde, kalanın önemini belirtti ve tümüyle cebirsel olduğu düşünülen bir hesapla bunun ardışık türevlerini elde etti. Böylece, diferansiyel ve integral hesabı, sonsuz küçük, limit ve devinim kavramlarına başvurmaksızın kurmak istedi. Euler'in görünüşünden ve Newton'un evren kavramından etkilenen Lagrange'nin yapıtları, çözümleme konusunun matematikte çok büyük bir önem kazanmasını sağlamıştır.

Joseph Louis Lagrange


Marquis Pierre-Simon de Laplace

Marquis Pierre-Simon de Laplace


"Doğanın tüm olayları birkaç değişmeyen kanunun matematik sonuçlandır" diyen Marquis Pierre-Simon de Laplace, 23 Mart 1749 günü bir köylü çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi, Fransa'nın Calvados ilinin Beaumont-en-Auge Kasabasında yaşıyordu. Laplace'ın ilk çocukluk yılları hakkında çok az şeyler biliniyor. Onun çocukluğunu ve gençliğini saran karanlık yılları, kendini Beğenen davranışlarından ileri geliyordu. Kökeninin fakir bir köylüden gelişi onun yüzünü kızartır ve sürekli onu gizlemek için elinden geleni yapardı. Kısaca, bir köylü çocuğu olarak doğmadı ve kendini beğenen birisi olarak ölmedi cümlesi ile yaşam öyküsü özetlenebilir. Her ne duyguysa, Laplace köylü olması ve ailesinin fakir olmasından bir aşağılık duyardı. Tüm yaşamı boyunca bu duygu ve düşünceden kendisini kurtaramadı. Bu da onun zayıf bir yanıydı.

          Laplace, ilk yeteneğini köy okulunda gösterdi. Bu başarısı zengin komşularının sıcak dikkatini çekti. Zengin komşularını görmesi belki yukarıda sözünü ettiğimiz duyguları daha küçük çocukken şuur altına alıp baskı kurmuş olabilir düşüncesi akla gelmektedir. İlk başarılarını, teolojik tartışmalarda elde ettiği söylenir.

          Laplace, kendisini çok erken matematiğe verdi. O zaman Beaumont'ta askeri bir okul vardı. Laplace bu okula devam ediyordu. Söylendiğine göre, Laplace sonraları bu okulda bir süre matematik dersleri okutmuştur. Yine bir söylentiye göre, onun matematik yeteneğinden çok daha fazla hafıza yeteneğinin olduğu kanaati vardır. Bundan dolayı, Laplace on sekiz yaşına gelince zengin koruyucularının tavsiye mektuplarıyla Paris'in yolunu tuttu. Kendisinin yüksek yeteneğini biliyor, fakat bunda hiç şişme ve bir abartma göstermiyordu. Genç Laplace, kendine tam bir güven içinde Paris'e matematik dünyasını fethetmek için geldi.

          Paris'te doğru d'Alembert'in evine gitti. Tavsiye mektuplarını gönderdi. Fakat kabul edilmedi. D'Alembert, büyük ve kuvvetli kimselerin önerilerinden başka bir varlıkları olmayan kimselerle uğraşmıyordu. Laplace, övmeye değer bir anlayışla her şeyi hissetti. Eve döndü ve d'Alembert'e mekaniğin temel kuralları üzerine bir mektup yazdı. Böylece, oynadığı oyunda başarılı olmuştu. D'Alembert'in onu görmek için gönderdiği çağrı yazısında şöyle yazıyordu. "Bayım, görüyorsunuz ki öneri mektuplarına hiç değer vermiyorum. Sizin bu tür övgü mektuplarına hiç gereksinmeniz yok. Siz kendi kendinizi daha iyi tanıttınız. Bu bana yeter. Size yardım etmek bana bir borç olsun." Birkaç gün sonra Laplace, d'Alembert'in sayesinde Paris'teki askeri okula matematik öğretmeni olarak atandı. İşte bu sırada Laplace, Newton'un genel çekim kanununun güneş sistemine uygulaması adlı büyük eserini verdi.
          Astronom matematikçi olduğu için, kendisine Fransız Newton'u denmiştir. Olasılıklar kuramının kurucusu gözüyle bakılabilir. "Bildiklerimiz çok değil, bilmediklerimiz çoktur" sözüyle alçak gönüllülüğünü göstermiştir. Matematiğe önem vermediğini, şöhret ve ün için değil de kendi arzularını yenmek için matematikle uğraştığını söyler. Dahi kimselerin buluşlarını veya yaşayışlarını incelemek ve kendisini onların yerine koyarak engelleri aşmak düşüncesindedir.

          Yaptığı çalışmaların tümünün kendisine ait olduğunu ileri sürer. Bu söz doğru değildir. Örneğin, yazdığı "Gök Mekaniği" adlı şaheserinde, gelecek kuşaklara bunu, ben yarattım gibi bir izlenimi vermeyi ustalıkla kullanmıştır. Diğer matematikçilerden aldıklarına kaynak vermez, kendine yarayan ve dışarıdan aldığı şeyleri kendine mal etmeyi çok kurnazca becerirdi. Gök Mekaniği için gereken analiz bilgilerini Legendre'den almış ve adını bile vermemiştir. Yalnız Newton'un adı geçer.

          Laplace, Lagrange'da değinilen üç cisim problemini güneş sistemi için düşündü. Newton'un çekim kanununu Güneş sistemine uyguladı. Gezegenlerin hareketlerinin Güneş tarafından belirlendiğini, devirli küçük değişiklikler hariç, gezegenlerin Güneşe olan uzaklıklarının değişmediğini ispatladı. O zaman yirmi dört yaşında olan Laplace için tarih 1773 yıllarını gösteriyordu. Bu başarısından dolayı Paris İlimler Akademisine üye seçildi. Yaşamının ve meslek hayatının ilk şerefini ve ödülünü almış oluyordu. Bulduğu matematik sonuçlarının büyük birçoğunu astronomide kullanmak için elde etti. Sayılar kuramı üzerinde bir süre çalıştı ve onu kısa bir zaman sonra bıraktı. Olasılıklar kuramı üzerinde çalışması yine onu astronomide kullanmasından kaynaklandı. Gök Mekaniği adlı yapıtı, yirmi altı yıllık, bir zaman sürecinde parça parça olarak yayınlanmıştır. Gezegenlerin hareketleri, şekilleri, gel-git olaylarını inceleyen ilk iki cilt, 1799 yılında çıktı. 1802 ve 1805 yıllarında iki cilt ve 1823 ile 1825 yılları arasında da beşinci cildi yayınlandı. Yalnız, bu eserlerde matematik kısımları pek açıklanmıyor ve yorumlardan da kaçınılıyordu. Hatta, matematik hesaplar için, "Kolayca görülür" deyimi kullanılıyordu. Aslında, bu kolayca görülür deyimi ters bir anlam da taşıyordu. Kendisi bile bu kolayca görülür dediği kısımları günlerce uğraşarak çözüyordu. Okuyucuları ve öğrencileri daha sonra bu deyim üzerinde haftalarca uğraşacaklarını bildiklerinden, homurdanmayı adet edinmişlerdi...

Marquis Pierre-Simon de Laplace

HAZIRLAYAN: ABDULLAHOĞLU

MERAK ETTİKLERİNİZ





TÜBİTAK, internet sitesindeki “merak ettikleriniz” bölümüne gelen “Leyleklerde hamilelik ne kadar sürer?”, “Şimşeğin çakış hızı nedir?”, “Sorum çok net sizce uzaylı diye bir şey var mı?” gibi birbirinden çarpıcı soruları cevapladı.
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) Bilim ve Teknik Dergisi’nin internet sayfasındaki “Merak Ettikleriniz” bölümüne yanıtlanması istemiyle gönderilen sorular okuyanları şaşırtıyor.
“http://www.biltek.tubitak.gov.tr” sitesinde bulunan bilgilere göre, “Merak ettikleriniz” bölümünde, “Antropoloji, astronomi, bilgisayar, bilim teknik kulübü, biyoloji, botanik, çevre ve iklim, elektronik ve elektronik, fizik, genel, gıda ve teknolojisi, kimya, matematik, psikoloji, satranç, spor, teknoloji-tasarım, tıp, yerbilim, inşaat ve mimari ve zooloji” ile ilgili konularda gönderilen çok sayıda soruya cevap veriliyor. İşte ilginç sorular...

* “Leyleklerde hamilelik ne kadar sürer?”
* “En uzun rüya 6 saniye midir?’
* “Aşkın kimyası var mı?”
* “Dünyanın merkezindeki ateş sönerse neler olur?”
* “Bazı insanlar sivrisineklere diğerlerinden neden daha çekici gelir?”
* “Kızlık zarı diğer hayvanlarda da bulunur mu?”
* “Örümcek, ağını örerken ipliğini nereden bulur?”
* “Neden kaşınırız ve bazen vücudumuzda kaşınan bir bölgeyi bulamayız?”
* “Ben 8 yaşındayım korsanlar hangi yılda vardı?”
* “Sorum çok net sizce uzaylı diye bir şey var mı?”
* “Kaplumbağamın kabuğu çok yumuşamış, ne yapabilirim?”
* “Uzayda dikilen bir bayrak dünyadaki gibi dalgalanır mı?”
* “Fırtınalı havalarda, evin içinde de olsam, telefondaysam ya da duştaysam, beni yıldırım çarpabileceğini duydum, bu doğru mu?”
* “Şimşeğin çakış hızı nedir?”
* “Köpekbalıkları neden durmadan yüzüyorlar?”
* “Yılanlar ve kertenkeleler, niçin sürekli dillerini dışarıda tutar?”

VE CEVAPLAR

Bilim ve Teknik Dergisi’nden sorulara bilimsel cevaplar verilerek, ilgililerin merakını gidermeye çalışılıyor. “Leyleklerde hamileliğin ne kadar sürdüğü” sorusuna, “kuşlarda doğum olayından söz edilemediği gibi bir hamilelik döneminden de bahsedilmeyeceği” belirtiliyor.
“En uzun süren rüyanın 6 saniye mi” sorusuna ise “Tekrar eden rüyalarda kişi sürekli birbirine benzer rüyalar görüyor. Bu tip rüyalar yalnızca uykunun son evresinde gerçekleşiyor ve 45 dakika sürebiliyor. İkinci aykırı durum ise gerçek gibi rüyalardır. Gerçek gibi rüyalarda, kişi uyandıktan sonra birkaç dakika gördüğünün rüya mı yoksa gerçek mi olduğuna dair bir bocalama dönemi yaşıyor. Bu tip rüyaların da süresi 30 dakikayı aşabiliyor” karşılığı veriliyor.
“Aşkın kimyası var mıdır” sorusunun yanıtı ise “Aşkın kimyası denince ilk akla gelen, feniletilamin (PEA) adlı maddedir” şeklinde.
“Bazı insanların, sivrisineklere diğerlerinden neden daha çekici geldiği” sorusu ise “Bilim insanları, sivrisineklerin kurbanlarını neye göre seçtiklerini hala araştırıyor. Gerçekten de bazı insanlar sivrisinekler için oldukça popülerken bazıları da hiç ilgi görmüyor” diye karşılık buldu.
“Kızlık diğer hayvanlarda da bulunup bulunmadığı”na ilişkin soruya ise “Kızlık zarı (hymen) birçok karasal memelide (kobay, sıçan, köstebek, at, sırtlan, lama, lemur, vs.) bulunuyor” denildi.
“Örümceğin, ağını örerken ipliğini nereden bulduğu” sorusuna ise “örümceğin ağını örerken kullandıkları ipliği bir yerden bulmaları için örneğin doğadan toplamalarının gerekmediğini, aslında örümcek ağının, bu canlının kendi ürettiği protein yapısında bir madde olduğu” şeklinde yanıt veriliyor.
Bir meraklının, “Sorum çok net; sizce uzaylı diye bir şey var mı?” sorusu ise çok net bir yanıt veriliyor: “Bilmiyoruz!..”

KAPLUMBAĞANIN YUMUŞAYAN KABUĞU

Evinde bakımını üstlendiği kaplumbağasının “kabuğu çok yumuşayan” bir hayvansever ise soru yönelterek, çözüm arıyor. Verilen cevapta, “Haşlanmış bir yumurtanın kabuğunun bir gün kadar suda bekletin. Bu suyu kaplumbağanın suyunun içine koyun. Ara ara da haşlamış yumurta akı verin. Böylece kabuk için gerekli besin verilmiş olur” deniliyor.
“Köpekbalıkları neden durmadan yüzüyor” şeklindeki soruya, “Köpekbalıklarının çoğu iki nedenden ötürü durmadan yüzerler; solunum yapmak ve batmamak için” diye karşılık verildi.

FIRTINADA TEDİRGİNLİK

Bir kişinin de siteye ulaştırdığı, “Fırtınalı havalarda, evin içinde de olsam, telefondaysam ya da duştaysam, beni yıldırım çarpabileceğini duydum, bu doğru mu?” sorusu da “Yıldırım son derece güçlü ve tehlikeli bir kuvvet. Evet, telefonda konuşuyorsanız ya da suyla ilgili bir şeylerle uğraşıyorsanız, evin içinde de olsanız sizi çarpabilir” şeklinde cevaplandı.

YILANLARIN DİLİ

Soru: “Yılanlar ve kertenkeleler, niçin sürekli dillerini dışarıda tutar?”
Cevap: “Dil dışarıda tutulmaz, sürekli olarak dışarıya uzatılıp, içeriye geri alınır. Özellikle yılanlar ve kertenkelelerde görülen bu davranışın esas nedeni, çevreden duyum almaktır.”
Soru: “Balıkların hafızasının kısa süreli olduğu nasıl bir testle anlaşılmıştır.”
Cevap: “Balıklar yalnızca içgüdüleriyle hareket eden basit canlılar değil, akıllı, sorunlarına zekice çözümler bulan, toplumsal zekaya sahip canlılar olarak kabul ediliyor.”
Soru: “Kargaların ortalama ömrünün yaklaşık 200 yıl olduğunu duydu. Doğru mudur?”
Cevap: “Doğada vahşi olarak yaşayan kargalar en fazla 13-14 yıl kadar yaşarlar?”
Soru: “Uzun bağırsak ve kısa bağırsağın uzunluğu kaç metredir?”
Cevap: “Sağlıklı bir erişkinde ince bağırsak boyu yaklaşık 6-6,5, kalın bağırsak boyuysa yaklaşık 1,5-2 metre.”


                                          


İLGİNÇ BİR FİZİK SORUSU







Bu soru Kopenhagken da ki bir Üniversitenin fizik sinavindan alinmistir:

"Bir gökdelenin yüksekligini barometre ile nasil bulursunuz, anlatiniz."

Ögrencilerden birinin cevabi: "Barometrenin ucuna bir ip baglarsiniz. sonra gökdelenin tepesinden asip sallarsiniz. Barometre yere degdiginde ipin boyuyla barometrenin boyunun toplami gökdelenin yüksekligini verecektir."

Bu oldukça orijinal cevap hocayi çileden çikartmaya yetti ve ögrenci dersten kaldi. Ögrenci cevabinin dogrulugu konusunda itirazda bulundu ve Üniversite durumu çözmek için baska bir hoca gönderdi.

Bu noktada ögrenci hakkinda ne düsünürdünüz? Sizin karariniz ne olurdu ?

Çocuk kalmali mi geçmeli mi ?

Yeni hoca, cevabin aslinda dogru olduguna fakat kayda deger bir fizik bilgisinin varligini göstermedigine karar verdi. Sorunu çözmek üzere ;

Ögrencinin en azindan asgari bir temel fizik bilgisi olup olmadigini anlamak için ona alti dakika vererek sorunun sözlü cevabini vermesi kararini aldi. Ilk bes dakika genç sessizlige gömüldü. Alni düsünceden kiris kiris olmustu. Hoca zamanin tükenmekte oldugunu hatirlattiginda genç çesitli cevaplarinin oldugunu fakat hangisini kullanacagina karar veremedigini söyledi. Tekrar acele etmesi tavsiye edilince genç söyle cevapladi:

"Ilk olarak, barometreyi gökdelenin tepesine çikartip kenarindan asagi birakip yere inene kadar gecen sureyi ölçersiniz. Binanin yüksekligi (H=0.5 x g x t kare) formülü uygulanarak hesaplanabilir. Fakat barometre için kotu bir secim..."

"Veya günes parliyorsa, barometrenin yüksekligini ölçersiniz. Sonra onu bir yere dikip gölge uzunlugunu ve sonra da gökdelenin gölge uzunlugunu ölçebilirsiniz. Bundan sonrasi basit bir orantiyi çözmek olacaktir"

"Fakat bu konuda gök bilimsel bir cevap istiyorsaniz barometrenin ucuna bir sicim baglayip onu bir sarkaç gibi sallandirabilirsiniz; önce yer seviyesinde daha sonra da gökdelenin tepesinde. Yüksekligi T=2pi kare kak (I /g)formülündeki farktan yararlanarak bulabilirsiniz."

"Yahut da gökdelenin disarisinda bir yangin çikis merdiveni varsa barometreyi bir cetvel gibi kullanarak yukariya çikarken gökdelenin boyunu barometre yüksekligi biriminden sayip bunlari toplayabilirsiniz."

"Eger ille de SIKICI ve Ortodoks olmak istiyorsaniz, tabii ki barometre ile gökdelenin tepesindeki ve yer seviyesindeki basinci ölçer milibar cinsinden çikan farki feet'e çevirebilirsiniz ve yüksekligi bulursunuz."

"Ancak bizler daima zihnin bagimsizligi ve bilimsel metodular kullanma konusunda tesvik edildigimiz içindir ki en iyi yol süphesiz hademenin kapisini çalmak ve yeni bir barometre isteyip istemedigini sorarak gökdelenin yüksekligini söylemesi durumunda ona bu barometreyi verecegimizi söylemek olurdu."

Simdi genci dinledikten sonra hala ayni seyi mi düsünüyorsunuz ? Geçmeli mi kalmali mi ?

Ögrencinin adi : Niels Bor, Fizikte Nobel ödülü kazanan tek Danimarkali. 



AKADEMİK FİZİKÇİLER...

Collatz Problemi ( Dolu Tanesi Sayıları )


Collatz Problemi ( Dolu Tanesi Sayıları ) 

Collatz Problemi ( Dolu Tanesi Sayıları )konusunda bilinen tek şey vardır ki, o da kökenin sırlarla örtülü olduğudur.

Aslında problemin genel kabul görmüş bir ismi bile yok. Bazıları ona 3N+1 problemi diyor. Collatz adı, 1930'larda problemin yaratıcısı olduğunu söylenen Lothar Collatz’dan gelmektedir. Peki nedir bu problemin özelliği? Problemin tanımlamalarının oldukça kolay olmasına karşın hem daha çözülmemiştir, hem de günümüzün en iyi matematik beyinlerine göre uzun yıllar boyu çözülmeden kalması olasılığı vardır.

Dolu tanesi sayıları aşağıda verilen çok kolay bir yolla elde edilirler. Bir sayı düşünün, sayı tek ise 3 ile çarpıp 1 ekleyin; çift ise 2’ye bölün. Elde ettiğiniz her sayı için bu kuralı tekrar tekrar uygulayın. Bunu bir kaç sayı ile tekrar tekrar deneyin ve sonuçta ne olduğuna bakın.

Mesela biz şimdi 1, 2 ve 3 için ayrı ayrı deneyelim;

·  1, 4, 2, 1, 4, 2, 1, 4, 2, .......
·  2, 1, 4, 2, 1, 4, 2, 1, 4, .......
·  3, 10, 5, 16, 8, 4, 2, 1, 4, 2, .......
Bunların hepsi kısa sürede aynı 1, 4, 2, 1, 4, 2 döngüsüne giriyorlar. İsterseniz daha büyük bir başlangıç sayısı seçin, mesela 7;


7, 22, 11, 34, 17, 52, 26, 13, 40, 20, 10, 5, 16, 8, 4, 2, 1, 4, 2, 1, .......
Bu sefer dizi biraz uzayıp 52 gibi maksimum noktasına ulaştıktan sonra yine o döngüye takılıp kaldı. Şimdi yanıtlanması gereken soru şudur; “Bütün bu diziler, başlangıç sayıları ne olursa olsun, bu şekilde mi sonuçlanırlar?”.. Yapacağınız çalışmalar sırasında, kuralın her sayı için doğru olduğunu göstermek için bir genelleştirilmiş yöntem bulurken, ya da kuralı, tabiri caizse, “delen” bir sayı bulmaya çalışırken sizlere yardımcı olabilecek bir kaç nokta şöyle; denemeler yaparken tüm sayıları denemenize gerek yok. Mesela çift sayılar ilk adımda hemen 2'ye bölünüp, sonuçta bir veya birkaç adımda bir “tek” sayıya ulaşılacağından, çift sayıları denemeniz gerekmiyor. Ayrıca denemiş olduğunuz bir sayı dizisinde herhangi bir adımda ortaya çıkan bir sayıyı da yeniden denemenize gerek yok. Mesela yukarıda 7'yi başlangıç sayısı olarak alıp yaptığımız denemeye bakarak, 2. adımda elde ettiğimiz 11 için veya 4. adımda elde ettiğimiz 17 için ayrıca deneme yapmamız gerekmiyor, zira sonuçta 4, 2, 1, 4, 2, 1, döngüsüne takıldığı görülüyor.


HAZIRLAYAN: ABDULLAHOĞLU