‘Einstein’ın beyni olağanüstü’-Farklı Bir Bakış Açısıyla-


Nobel ödüllü fizikçi Albert Einstein'ın beyninin bazı bölümlerinin olağanüstü özellikler gösterdiği belirlendi.


WASHINGTON - Ünlü fizikçi Albert Einstein'ın, normal insanların beyninden çok daha farklı bir beyne sahip olduğu ortaya çıkarıldı.
Florida Eyalet Üniversitesi'nden evrimsel antropolog Dean Falk, Einstein'ın beyninin büyüklük ve şekil açısından normal olduğunu, ancak beynin bazı kısımlarındaki anatomik özelliklerin son derece farklı olduğunu söyledi.
Falk, Einstein'in beyninin prefrontal, somatosensoriyel, motor, paryetal, temporal ve oksipital kortekslerinin olağanüstü özellikler gösterdiğini belirtti.
Bu özelliklerin Einstein'in mekansal ilişkilerin görsel algısı ve matematik yeteneklerine nörolojik destek sağladığına dikkati çeken Falk, "Einstein'in beyninin ön lobu aşırı derecede kıvrımlı, paryetal loplar da olağanüstü bir biçimde asimetrik. Somatosensoriyel ve motor korteksler ise sol yarımküreye doğru büyük bir genişleme gösteriyor" dedi.
1955 yılında hayata vedan eden Albert Einstein'in beyni, kafatasından çıkarılmış ve çeşitli açılardan fotoğraflanmıştı. Bu fotoğrafların çoğu, 1955 yılından bu yana kayıptı.
Bu fotoğraflardan 14'ü, kısa bir süre önce fotoğrafları çeken patolog Thomas Harvey tarafından New Jersey'deki Ulusal Sağlık ve Tıp Müzesi'ne bağışlanan belgeler arasında bulundu.
Einstein'in beyni fotoğraflandıktan sonra incelenmek üzere 240 parçaya bölünmüştü. Bu parçaların büyük bir kısmı, hala Princeton Üniversite'si bünyesindeki Ulusal Sağlık ve Tıp Müzesi'nde saklanıyor. Diğer parçaların nerede olduğu ise bilinmiyor.
Einstein, genel görecelik kuramını geliştirerek bilim dünyasında devrim yapan ve 1921 yılında fotoelektrik etki üzerine çalışmalarıyla Nobel Fizik Ödülü'ne layık görülmüştü.
Falk'ın "Albert Einstein'ın Serebral Korteksi: Yayımlanmamış Fotoğrafların Ön Analizi" adlı çalışması, "Brain" dergisinde yayımlandı.
Öte yandan, araştırmada elde edilen bulgular, önemli bir soruyu da gündeme getirdi: "Einstein, olağanüstü bir beyine sahip olduğu için mi fizikçi oldu, yoksa fizikle uğraşması, beyninin belirli kısımlarının olağanüstü bir biçimde değişmesine mi neden oldu?"
kaynak:AA

134 yıllık ses kaydı bilgisayara aktarıldı


ABD’li araştırmacılar, Amerikan tarihinin en eski ses kaydını bilgisayarda dinlenebilecek bir formata çevirmeyi başardı.




Berkeley Üniversitesi’nde yapılan çalışmada, 78 saniye uzunluğundaki konuşma ve müzik kaydı bilgiayarda dinlenebilecek bir dosyaya çevrildi. Söz konusu kayıt, 1878 yılında ABD’nin St. Louis kentinde aynı yıl ABD’li mucit ve işadamı Thomas Edison tarafından keşfedilen fonograf (nam-ı diğer gramofon) ile yapıldı.
Ses kaydı, bir kişinin müzik olmadan şarkı söylemesiyle başlıyor, ardından “Mary Had a Little Lamb” ve “Old Mother Hubbard” parçalarının çalınmasıyla devam ediyor. Edison’un, General Electric şirketinin temellerini attığı Schenectady kentindeki Bilim ve Yenilik Müzesi’nden John Schneiter, “Hala çalınabilir en eski ses kayıtları arasında, bu bulabildiğimiz en eski eser” ifadesini kullandı.
Ses kaydının yapıldığı kalay folyo, 12x35 cm boyutunda. Fonograftaki silindire takılan folyo, kol ile çevrilerek ses kaydı yapılmasını sağladı. Normalde birkaç defa sarılarak kaydın tekrar dinlenmesi, folyonun kullanılmaz hale gelmesine neden oluyor. Bu yüzden tarihi ses kaydının bugüne ulaşması daha büyük bir önem taşıyor.
Bilim ve Yenilik Müzesi’nde 134 yılın ardından tekrar çalınan ses kaydı gibi, benzer şekilde kalay folyoya kaydedilen ve hala dinlenebilecek olan iki eser daha var. Bir tanesinin St. Louis gazetesine siyasi yorumlar yazan Thomas Mason adlı yazara ait olduğu düşünülüyor.
kaynak:ntvmsnbc

DNA ilk kez doğrudan fotoğraflandı

DNA’nın iki zincirden oluşan modeli 1953 yılında kabul edilmişti. Bilim insanları James Watson ve Francis Crick’in sunduğu bu modelin kabul edilmesinnde 59 yıl sonra, 'yaşamın kendisi'ni oluşturan zincirlere ait ilk doğrudan fotoğraf çekildi.

Bilinen tüm canlı organizmaların gelişim ve yaşamsal fonksiyonlarının temelinde yatan bilgileri içeren DNA zincirleri, ilk kez doğrudan fotoğraflandı. İtalya’nın Magna Graecia Üniversitesi’nde fizik profesörü olan Enzo Di Fabrizio, elektron mikroskobu kullanarak DNA’yı fotoğrafladı.
Bilim insanları, Di Fabrizio’nun elde ettiği başarının öncesinde, DNA’nın yapısını dolaylı olarak gözlemlemişti. Çift sarmal şeklindeki DNA yapısı, ilk olarak X-ray kristallografisi adı verilen yöntemle tespit edilmişti. Bu yöntemde, X-ray ışınlarının çarpmasının ardından nasıl yansıdığına bakılarak materyalin şekli çıkarılıyor.
DOĞAL YAPISI DA GÖRÜNTÜLENECEK
NanoLetters dergisinde yayımlanan çalışmada, Di Fabrizio ve meslektaşları, DNA’nın saklı görüntüsünü ortaya çıkaracak yeni bir yönten geliştirerek, nano ölçekte su geçirmeyen silikon sütunlar inşa etti. Ardından silikona DNA zincirleri içeren bir solusyon döküldü. Su, hızla buharlaştı ve geride gerilmiş ip gibi duran DNA zincirleri kaldı.
İtalyan bilim insanı, daha sonra silikon yatağındaki deliklerden elektron ışınları gönderdi ve moleküllerin yüksek çözünürlüklü görüntülerini elde etti. Görüntüleri elde edilen DNA zincirleri, bir çift sarmalın aksine, birbirine düğümlenmiş çok sayıda kordon gibi belirdi. Bunun nedeni olarak, elektron ışınlarının bir çift sarmalı veya tek bir sarmalı yok edebilecek güçte olması gösterildi.
Silikon sütunların desteklediği DNA 'yığınları' (bütyütmek için tıklayın).


New Scientist’e konuşan Di Fabrizio, daha hassas bir donanım kullanarak, düşük enerjili elektonlarlar aydınlatma sağlayabileceklerini, böylece DNA’nın doğal yapısını bozmadan görebileceklerini ifade etti.
Elde edilen başarı, bir gün DNA’nın (deoksiribonükleik asit) RNA’lar gibi diğer önemli yaşam bloklarıyla olan etkileşimini çok daha iyi gözlemlemeyi sağlayabilir.

KIZIL GEZEGEN'DE BÜYÜK HEYECAN




'Tarih kitaplarına geçecek bir keşif yapıldı' iddiası uzay bilimcilerini heyecanlandırdı.

Curiosity keşif aracının Mars’ta yaptığı incelemeler dikkatle izleniyor. 'Tarih kitaplarına geçecek bir keşif yapıldı' iddiası da büyük meraka neden oldu. NASA toplantısı iddiaya açıklık kazandırdı.

KIZIL GEZEGEN İNCELENİYOR
Amerikan Uzay ve Havacılık Kurumu NASA'ya ait keşif aracı Curiosity, yaklaşık 6 ay önce Mars'a başarılı bir iniş yaptı. Curiosity gelişmiş kamera ve laboratuvar üniteleriyle Kızıl Gezegen'i inceliyor.

Curiosity'nin 2,5 milyar dolara mal olması, Amerikan kamuoyunun bu misyondan beklentilerini artırıyor.

BÜYÜK KEŞİF YAPILIYOR
NASA'nın, Curiosity'nin ‘büyük bir keşif yaptığı‘ şeklindeki açıklaması, büyük ilgi gördü. Yüzlerce basın mensubunun merakla doldurduğu konferans salonunda konuşanlar arasında Amerikan Jeofizik Derneği Michael McPhaden de bulunuyordu: 

"Sözlerime Mars aracı Curiosity’nin olağanüstü hikayesini anlatarak başlamak istiyorum. 8,5 ay süren bir yolculuğun ardından ağustos sonunda Mars’ta Gale Krateri’ne iniş yaptı. Curiosity, insanlığın evrenin keşfine duyduğu aşkı yeniden alevlendirdi"
Organik moleküller Mars’a mı ait? Curiosity misyonundan John Grotzinger, aracın Kızıl Gezegen'in yüzeyinden topladığı numunede klor, sülfür ve su izine rastlandığını söyledi.

"Basit organik moleküllere rastladık. Yalnız bunların gerçekten Mars’a ait olup olmadığını bilmiyoruz. Bunu ortaya çıkarabilmek biraz zamanımızı alacak"

ORGANİK MOLEKÜLLERE RASTLANDI
Mars'a yolculuk denemesi tamamlandı NASA yetkilisi John Grotzinger, elementlerin yanı sıra, karbon içeren kimyasalların, yani organik moleküllerin izine de rastlandığını kaydetti.

Grotzinger, bazı medya organlarına daha önce yaptığı açıklamaların kamuoyunun beklentilerini arttırdığını itiraf etti: "Son gelişmeler bana şunu öğretti: Bazı şeyleri yalnızca ifade etme değil, nasıl ifade edeceğiniz konusunda da dikkatli olmalısınız. Curiosity’nin çalışmasından duyduğumuz heyecan yanlış anlaşıldı.“

NASA yetkilisi Michael Meyer ise Curiosity'nin laboratuvar ve analiz ünitelerinin tam performansla çalışıyor ve „mükemmel iş çıkarıyor“ olmasının araştırma ekibini heyecanlandırdığını söyledi.

Zamanda yolculuk yapmak mümkün mü? "Küçük ama istikrarlı bir adım“ Deutschlandradio'ya gelişmeleri değerlendiren Alman uzman Karl Urban, Curiosity ile ilgili son gelişmeleri şöyle değerlendiriyor: 

"Genel olarak bakıldığında bulgular o kadar da heyecan verici değil. NASA’nın 2008’de Mars yüzeyine inen uzay aracı Phoenix de bünyesindeki basit laboratuvarla Kızıl Gezegen'de perklorat klor bileşikleri tesbit etmişti. Şimdi gündemdeki karbon bazlı organik maddenin henüz Mars’a ait olup olmadığı kanıtlanmış değil. 

Curiosity'nin zaten bundan önceki misyonlar Spirit ve Oppurtunity tarafından yapılan bu doğrultudaki gözlem ve bulguları daha da derinleştirmesi bekleniyordu. Konuya bu çerçeveden yaklaşıldığında duyurulduğu kadar büyük olmasa da Mars'ın keşfinde küçük ama istikrarlı bir adımın atıldığı söylenebilir.“ 

Mars gezegenine gönderilen en gelişmiş uzay aracı olan Curiosity, 12'den fazla kamerası, meteoroloji istasyonu, sondaj ile çevreyi "tadarak ve koklayarak" incelemesine olanak sağlayan araçlarıyla, Kızıl Gezegen’de hayata ilişkin kimyasal temel yapı taşlarını bulmaya çalışıyor.

(DW Türkçe)