TÜBİTAK, iş fikri olana Destek!


TÜBİTAK, iş fikri olan ancak hayallerini gerçeğe dönüştürebilecek desteği bulamayan girişimci adaylarına önemli bir fırsat sunuyor. İş fikirlerinin ticarileşmesi için eğitim, iş rehberi ve 100 bin TL sermaye desteği veren TÜBİTAK, girişimcilerin 550 bin TL bütçeli projelerini de yüzde 75 oranında destekliyor.

http://www.tubitak.gov.tr/tr/haber/is-fikri-olan-girisimcilere-tubitaktan-ticarilesme-firsati

İlk Yerli Sismik Araç Görücüye Çıktı


Tamamı Türk mühendisleri tarafından geliştirilen ve üretimine başlanan 

Türkiye´nin ilk yerli 4x4 arazi aracı TURKAR´a bir kardeş geldi. Yeni üst yapılı 

bu arazi aracı, sismik araştırmalarda görev alacak. Araçta bulunan 500 kilogram 

serbest düşürmeli kamyonetin tanıtımı gerçekleştirildi.

Atılan tüm tweet'leri gösteren harita konuşulanları da kaydediyor.


Haritada 12 Nisan 2013 ile 12 Mayıs 2013 tarihleri arasında Türkiye'de atılan 

tweet yoğunluğu görülüyor. Uygulamanın dünyada Twitter kullanım 

yoğunluğunu gösterdiği gibi atılan tweet'leri kaydettiği de görülüyor.

Programı görmek için tıklayın: http://goo.gl/u4zdG

Güneşte X1 şiddetindeki yeni patlama!

Son 48 saatteki dördüncü büyük patlama olarak kayıtlara geçti. Birkaç gün içinde dünyaya dönük olarak gerçekleşmesi beklenen patlamanın olasılığı %40-50 olarak tahmin ediliyor.
http://www.uzaybilim.net/2013/05/guneste-dunyay-etkileyebilecek-buyuk.html

Kuyruk yağı "sağlıklı yağlar" listesinde girdi

Kuyruk yağını gençlik yıllarında yeterli miktarda kuyruk yağı tüketenlerde yaşlılıkta daha az eklem rahatsızlığı görülüyor.
Selçuk Üniversitesi (SÜ) Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Birol Dağ, kuyruk yağını, 

sağlıklı yağlar listesine ekleyen Amerikan Gıda ve İlaç Teşkilatının araştırmasına göre, 

gençlik yıllarında yeterli miktarda kuyruk yağı tüketen insanlarda, yaşlılık döneminde eklem 

rahatsızlıklarına daha az rastlandığını söyledi. Dağ, küçükbaş hayvanların kuyruk yağının, 

yüzde 60 doymamış yağ asitlerinden oluştuğunu 

ifade etti. Bu tür yağların, omega yağ asitleri bakımından zengin olduğunu dile getiren Dağ, 

"Bu  asitlerin kalp-damar hastalıklarına karşı iyi geldiği, bugüne kadar yapılan araştırmalarla 

biliniyor. Omega yağ asitleri, merada yayılan, kaba yem yiyen küçükbaş hayvanların kuyruk 

yağlarında çok daha fazla" dedi. Kuyruk yağının sağlıklı olduğunu yıllardır söylediklerini 

hatırlatan Dağ, benzer bir durumun yumurtada da görüldüğünü anlattı.


Önceden kolesterol bakımından olumsuz olduğu ifade edilerek insanların yumurtadan 


uzaklaşmalarına yol açıldığını savunan Dağ, şimdi ise insanlara yumurta tüketiminin 

önerildiğini vurguladı. Dağ, geçmişte "Kırmızı et, koyun eti yemeyin" diyen çevrelerin, 

bugünlerde "Sağlığınız için  kuzu eti tüketin" şeklinde açıklamalar yaptığına dikkati çekerek, 

"Yurt dışında yapılan araştırmalar, kuyruk yağının yararlı olduğunu ortaya koyuyor. Tabii bu 

konuda diğer gıdalarda olduğu gibi sınırlı hareket etmek çok önemli" değerlendirmesinde 

bulundu.

Kaynak: Haber Seyret

Erken yaşlandık

Şimdiki neslin yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve şişmanlık gibi sağlık konularında,
 önceki nesle göre daha kötü durumda olduğu ifade edildi.

Bugünün yetişkin insanlarının, bir nesil önce kendileriyle aynı yaşta olanlara göre “15 yıl daha yaşlı” oldukları bildirildi. Yani sağlık bakımından şimdiki yetişkinlerin durumu; anne-babalarının, kendilerinden 15 yıl sonraki haline eşdeğer... Avrupa Önleyici Kardiyoloji Dergisi'nde yayımlanan araştırmada; şimdiki neslin yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve şişmanlık gibi sağlık konularında, önceki nesle göre daha kötü durumda olduğu ifade edildi. 

25 yıl içerisinde; 20, 30, 40 ve 50 yaş üzeri 6.000 yetişkin üzerinde yapılan araştırmada, yeni neslin daha kötü “metabolik sağlığa” sahip olduğu ortaya çıktı. Araştırmada, şimdi 30'lu yaşlarda olan erkeklerin fazla kilolu olma ihtimalinin, önceki nesle göre yüzde 20 daha fazla olduğu belirlendi. 20 yaşındaki kadınlarda obez olma ihtimali ise önceki nesle göre iki kat fazla... Hem erkek hem kadın olmak üzere gençlerde tansiyon problemi de arttı. Bugün yetişkinlerde şeker hastalığı riski de anne ve babalarındakinden daha yüksek..

KAYNAK: HABER SEYRET

Şoför namaz molasında yolcuyu bırakıp gitti


Efe Tur'da namaz şikayeti! İddialara göre Jeoloji Mühendisi Elif Bilgin, dinlenme tesisinde namaz kılmak isteyince önce otobüsteki muavinle tartıştı ardından da dinlenme tesisinde bırakıldı. İşte akıllara durgunluk veren o hareket;
Jeoloji mühendisi Elif Bilgin (29) Efe Tur ile yolculuk yaparken verilen ihtiyaç molasında namazını kılmak istedi. Önce muavinle tartışan Bilgin yolculardan birinin destek vermesi üzerine mescide gitti. Ancak otobüs şoförü Bilgin’in mescitten çıkmasını beklemeyerek yoluna devam etti. İzmit Otogarı’na kadar başka bir ailenin aracında gitmek zorunda kalan Bilgin Efe Tur’a gelerek şoförden şikayetçi oldu. Şoför ise yolcuların beklemek istemediğini, bu nedenle yola devam ettiğini söyledi.

Kaynaklar : http://www.ivedihaber.com/haber/14002-kurumsal-haberler-efe-turdan-namaz-kilan-yolcuya-terbiyesizlik.html#ixzz2T3tbl2W2

https://www.google.com.tr/#hl=tr&biw=1024&bih=466&sclient=psy-ab&q=efe+tur+namaz+k%C4%B1lan+yolcu&oq=efe+tur+namaz+k%C4%B1lan+yolcu&gs_l=hp.3...1067.13395.0.13606.33.25.2.2.2.0.1420.10028.2-1j2j1j2j7j1.14.0...0.0...1c.1.12.psy-ab.l4TfnuZ6F7w&pbx=1&bav=on.2,or.r_cp.r_qf.&bvm=bv.46340616,d.ZWU&fp=c3e6243ed3447058


http://haber.stargazete.com/guncel/sofor-namaz-molasinda-yolcuyu-birakip-gitti/haber-739070

CERN'DEN MÜTHİŞ KEŞİF!

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN), bazı nükleer teorileri değiştirecek bir keşfe imza attı.

CERN'den yapılan yazılı açıklamaya göre, CERN'deki ISOLDE radyoaktif ışın tesisinde yapılan araştırmada, bazı atom çekirdeklerinin asimetrik ve "armut şeklinde" olduğu belirlendi.

Açıklamada, araştırmada elde edilen gözlemlerin bazı nükleer teorilerle çatıştığı ve bu nükleer teorilerin değiştirilmesini gerekli kıldığı bildirildi.

Sonuçları Nature dergisinde yayımlanan araştırmada, kısa ömürlü Radon 220 ve Radium 224 izotoplarının şekli üzerinde çalışma yapıldığı belirtildi.

CERN açıklamasında, görüşlerine yer verilen Liverpool Üniversitesi Öğretim Üyesi Fizikçi Peter Butler, "Radyum 224'ün armut şeklinde olduğunu, Radon 220'nin armut şeklinde sabit kalmadığını ancak bu şekle yakın bir biçimde titrediğini gösterebildik" ifadelerini kullandı.

Açıklamada, keşfin, atomlardaki pozitif ve negatif yüklerin ayrılması ile ilgili ölçüm teorilerinin de gözden geçirilmesine neden olacağı belirtilerek, bu konudaki standart modelin bu ölçüm değerinin gözlemlenebilir limitin altında olduğunu savunduğu anımsatıldı. 

KAYNAK :Gazete Vatan

Bitkiler birbirleriyle iletişim kurarak büyüyor


Bitkilerin kendi aralarında iletişim kurabildiği ve çevreleri hakkında bilgi toplayabildiği ortaya çıktı. Bu durumun, biribirleriyle ‘iyi geçinen’ bitkiler yan yana dikildiği zaman, daha verimli gelişmelerini sağladığı belirtildi.Bilim insanları, bitkilerin akustik titreşimler sayesinde iletişim kurduğunu ve çevreleri hakkında bilgi topladıklarını tespit etti.

Western Australia Üniversitesi fizyologları, bitkilerin iyi ve kötü gelişmesine etken olan faktörleri belirlemek için kırmızi biber (Capsicum annum) bitkisi üzerinde gözlemler yaptı. Deneylerde, biber bitkisi tohumları diğer biber bitkisi tohumlarıyla gömüldü, bazı tohumlar da izole edildi. Ayrıca, biber bitkileri fesleğen (Ocimum basilcum) ile de gömüldü.

Gözlemlerde, tohumların tek başlrına daha az filizlendiği görüldü. Ancak bitki tohumları yan yana gömüldüklerinde, filizlenme oranında ciddi bir artış yaşandı.Araştırmcılar daha sonra bitkilerin arasına siyah plastik levha koyarak toz ve sürtünme gibi kimyasal ve fiziksel iletişimlerini keserken, ışık oranı ve nemlilik gibi aynı ortamda paylaşılan değerleri de değiştirdi.

İletişimleri bloke edilmesine rağmen, yanyana gömülen tohumlar izole edilenlere kıyasla yüksek oranda filizlenme gösterdi. Bilim insanları, buradan yola çıkarak bitkilerin gelişmesini güçlendiren, kendi aralarında bir çeşit iletişim olduğu sonucuna vardı.HAŞERELERİ UZAK TUTUYOR
BMC Ecology dergisinde yayımlanan araştırmada yer alan Monica Galiano, “Bitkilerin, tohum gelişimini henüz tam anlayamadığımız bir mekanizma sayesinde olumlu olarak etkileyebildiğini gördük... Rezene gibi kötü komşular, izole edilen tohumlarda olduğu gibi gelişimi olumsuz etkiliyor. Bu etkileşimin, hücreler içindeki nano mekanik salınımlarla ortaya çıkarılan akustik sinyallerle kurulan iletişimden kaynaklandığını düşünüyoruz” dedi.

Sonuçlar, çiftçi ve bahçıvanların iyi iletişim kuracak bitkileri beraber dikerek bitki örtüsünü güçlendirebileceklerini gösterdi. Dahası, fesleğeni biber ve domates gibi ekinlerin yakınına gömmenin, beyaz sinek ve yaprak biti gibi haşereleri de uzak tutmakta etkili olduğu belirtildi. Yapraklı fesleğenin, toprakta gölge oluşturarak diğer bitkiler için ideal nemlilik oluşturduğu, özellikle biberin gelişiminde fesleğenin öne çıktığı anlaşıldı.

Bilim insanları, Hindistan’da ortaya çıkan fesleğen ile ilk olarak Orta ve Güney Amerika’da görülen biberlerin, spesifik olarak bir ilişkiye sahip olmadığına da dikkat çekti.
KAYNAK:ntvmsnbc.com/

EINSTEİN BİR KEZ DAHA HAKLI ÇIKTI


Bugüne kadarki en yoğun kitleli nötron yıldızını bulan uluslararası bir araştırma ekibi Albert Einstein’ın görelilik kuramı test etti.
Sonuç: Einstein haklı. Nötron yıldızları, patlamış olan dev yıldızların sönmüş kalıntılarıdır. Kendi kütle çekimlerinin etkisiyle içlerine çöküyorlar. Bunların birçoğunda radyo dalga alanında düzenli kozmik bir fener gibi parlayan atımlı sinyaller saptanabiliyor. Bu tür nötron yıldızlarına astronomlar “titreşen yıldız” (pulsar) diyor.

Son incelenen PSR J0348+0432 katalog numaralı pulsarın çapı 20 kilometre fakat buna karşın tam bir “ağır sıklet” diyor Max-Planck Radyo Astronomi Enstitüsü’nden John Antoniadis: “Güneşimizin iki misli ağırlığına sahip olan bu yıldız, en yoğun kütleli nötron yıldızıdır.” PSR J034810432’nin bir kesme şeker kadarki hacminde bir milyar tonu aşkın madde bulunuyor. Nötron yıldızına bir Beyaz Cüce eşlik ediyor.

http://akademikfizik.blogspot.com/2013/05/einstein-bir-kez-daha-hakli-cikti.html
Beyaz Cüceler atmosferlerini uzaya savurmuş olan sönmüş güneşlerdir. Bu iki yıldız birbirlerinin etrafında yaklaşık olarak 800.000 km mesafede dönüyorlar ki bu Dünya ve Ay’ın arasındaki mesafenin iki katı. Yakın mesafe nedeniyle bir dönüş sadece iki buçuk saat sürüyor. Görelilik kuramına göre bu tür bir sistem kütle çekim dalgaları yayar ve bu nedenle enerji kaybeder. Bu durum ise dönme süresindeki değişimle anlaşılır.

Sistem düzenli olarak radyoteleskoplar ve optik enstrümanlarla gözlemlenerek, dönme süresinde gerçekten de her yıl için saniyenin sekiz milyonda biri kadar bir değişim ölçüldü. “Bu tam tamamına Einstein’ın teorisiyle tahmin edilendir” diyor Paulo Freire. Görelilik kuramı şimdiye dek bu kadar kesin bir şekilde test edilmemişti. Tahminleri, ölçümlerle uyuşmayan alternatif teorileri artık dikkate almamız gerekmiyor, diyor bilimciler.

http://akademikfizik.blogspot.com/2013/05/einstein-bir-kez-daha-hakli-cikti.html

Anne...

Ana başa taç imiş,
Her derde ilaç imiş ,
Bir evlat pir olsa da ,
Anaya muhtaç imiş!

TÜM ANNELERİMİZİN ANNELER GÜNÜ KUTLU OLSUN!

AKADEMİK FİZİK

Soğuk Hava Deposunda Dünya Markası

Kasta Soğutma

Soğutma sektöründe en önemli noktaya ulaşmaya çalışan firmamız, deneyimli çalışanları ve taahhüt ettiği yüksek kalite/hizmet anlayışı ile en kısa zamanda amacına ulaşmaya çalışmaktadır. Esnek tasarım, kaliteli üretim, tasarruflu enerji ve müşteri memnuniyeti odaklı hizmet güvencesi firmamızın genel politikasıdır. Şirketimiz; market & kasap reyonları, pasta teşhir vitrinleri, sütlük reyonları, soğuk hava odaları, balık teşhir reyonları, su soğutma dolapları, dondurma servis reyonları ve diğer endüstriyel mutfak ekipmanlarının imalatı ve satışını yapmaktadır

KASTA SOĞUTMA SAN.TİC. VE A.Ş.
Bostan mah. Ömerhayyam  cad. No:44A   Beyoğlu –İSTANBUL
Cep: 0543 5059977
Tel: (212) 237 86 93
Web: www.kastasogutma.com

İlaca dayanıklı sıtma uyarısı…

Dünya Sağlık Örgütü bu konuda uyarılarda bulunuyor.
Bilim adamları genetiği farklı bu parazitlerin ilaçlara direnç geliştirmelerinin sebebini araştırıyor.
Dirençli parazitler son 5 yıldır Kamboçya’nın ardından diğer Güney Asya ve Afrika ülkelerinde de görülüyor.

   Devamı için:  http://goo.gl/TTIwX

Polisten siber uyarı

Polisten önemli uyarı: Sosyal medya adresiniz çalınırsa savcılığa müracaat edin.
 Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, 'Facebook, Twitter' gibi sosyal medya adresi çalınan vatandaşların, vakit geçirmeden cumhuriyet savcılıklarına müracaat etmeleri gerektiğini açıkladı.

Devamı İçin: http://goo.gl/zmO7v

Atak gösteri uçuşu yaptı

T129 ATAK helikopterinin gösterisi, yaklaşık 20 dakika sürdü.
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve konuk bakanlar, Türk mühendisleri tarafından geliştirilen T129 ATAK helikopterinin gösterisini izledi.

Devamı İçin:  http://goo.gl/M1xBJ

SMS'lere tek tuşla engelleme

Firmaların cep telefonu abonelerine direkt olarak gönderdiği ‘bıktıran’ reklam mesajlarına, tek tuş engeli geliyor.
Tasarı yasalaşırsa, artık istemediğiniz mesajları bir daha görmeyeceksiniz.
Firmaların cep telefonu abonelerine direkt olarak gönderdiği ‘bıktıran’ reklam mesajlarına, tek tuş engeli geliyor. BTK Başkanı Acarer’in verdiği müjdeye göre Meclis gündemindeki tasarı yasalaşırsa, artık istemediğiniz mesajları bir daha görmeyeceksiniz.
Devamı için: http://goo.gl/5wGTv

Türkiye internette küresel aktör oluyor

İnternette alan adları Türkiye'den de verilmeye başlanacak.


Türkiye internet konusunda küresel güç olmaya hazırlanıyor. Alan adları Türkiye'den de verilmeye başlanacak. Birçok alanda küresel aktör olan Türkiye, internet konusunda da dünya devi olmaya hazırlanıyor. İnternet alan adları Türkiye'den de verilmeye başlanacak. İnternet Tahsisli Sayılar ve İsimler Kurumu "AYKEN" Türkiye'ye yatırım kararı aldı. İstanbul küresel internet merkezlerinden biri olacak.
Devamı için : http://goo.gl/b5XG4

Zehirli Kimyasalları Algılayan Eldiven


Vücut değerlerini gösteren tişört üzerinde başlayan çalışmaların ardından, bilim insanları sanayi çalışanları için koryucu bir eldiven geliştirmek istiyor. Eldiven, tespit edilmesi zor, zehirli kimyasalları tespit ettiğinde renk değiştirecek.
Alman bilim insanları, insan sağlığını tehdit eden kimyasalların tespitini kolaylaştırmak için akıllı eldivenler geliştiriyor.

Regensburg kentindeki Fraunhofer Modüler Katı Hal Teknolojileri Araştırma Enstitüsü (EMFT) tarafından geliştirilen eldiven, içerdiği standart alıcı materyaller sayesinde havada bulunan zehirli maddeleri algıladığında renksiz halden maviye dönüşüyor.

Mashable’ın haberine göre, eldivenin kimyasal tesislerde, yarı iletken üretim tesislerinde veya risk içeren diğer sanayi alanlarında kullanılması amaçlanıyor.

EMFT Alıcı Materyalleri biriminin başında yer alan Dr. Sabine Trupp, “Gerekli renk tabanlı alıcı materyalleri kullanarak, karbon monoksitten hidrojen sülfüre kadar birçok gazı tespit edebiliriz” açıklamasını yaptı.

Eldivenle istenilen sonucun alınması halinde, geliştirilen teknolojinin bozuk gıdadan borulardaki gaz sızıntılarına kadar birçok alanda tespit için kullanılabileceği düşünülüyor.

Suyun Üzerinde, Su Damlaları


Eğer suya çok az miktarda deterjan ekler ve bu deterjanlı suyu, durağan bir su yüzeyine, yüzeyi bozmayacak şekilde usulca damlatırsanız, ayın fotoğrafındaki gibi bir damla suyu siz de yüzdürebilirsiniz.
Bu fenomenin nedeni, suyun yüzey gerilimi. Yüzey gerilimi, sıvı yüzeylerin dış kuvvetlere karşı daha dayanıklı olmasını sağlayan fiziksel bir fenomen.

Bir sıvı yüzeyindeki moleküllerdeki denkleşmemiş kuvvet alanları, sıvı yüzeyinin zar gibi davranmasını sağlar.
Bitkilerdeki odun borularında enerji gerektirmeden su taşınmasını sağlayan kohezyon kuvvetini biyoloji derslerinden hatırlıyor olabilirsiniz. Kohezyon kuvveti sayesinde bitkinin kökünden alınan su metrelerce yukarıya kadar çıkabilir, çünkü su molekülleri birbirlerini “çekerler”.
Sıvılarda her bir molekül diğer moleküllerce her yönden eşit bir kohezyon kuvvetiyle çekilirler. Böylece iç kısımdaki bir moleküle etki eden bütün kuvvetler dengede olur -bu sayede de moleküller arası mesafe sabit kalır-; ancak sıvının yüzeyinde bulunan moleküller için bu durum biraz farklıdır:
Yüzeydeki bir molekül, sıvının iç moleküllerince alt tarafınan çekiştirilirken, üst tarafta -yani sıvının dışında kalan tarafta- bu kuvvetleri dengeleyebilecek bir kuvvet oluşmaz. Başka bir deyişle sıvı içindeki bu çekim yüzey üzerindeki gaz ortamın molekülleri tarafından dengelenemez. Bunun sonucunda yüzeydeki moleküllerde diğer moleküllerce dengelenmemiş kuvvetlerden doğan bir kuvvet fazlası ortaya çıkar ve sıvı yüzeyi bir zar gibi davranmaya başlar. Bu olaya yüzey gerilmesi adı verilir ve bu gerilme dengelenmemiş kuvvetlerin bileşkesine eşittir.
Yüzey gerilimi, su yüzeyinin dış etkenlere karşı dayanıklılığını artırır. Bu sayede, bazı böcekler su üzerinde yürüyebiliyorlar, veya hidrofobik yüzeye damlatılan su, küresel damlacık şeklini koruyabiliyor. Grostonluk gemilerin su üzerinde kalabilmesi hatta ve hatta sıkça duyduğumuz gibi çok yükseklerden atlandığında suyun bir betondan farksız davranması bu sebeptendir.
Gene yüzel gerilimi etkisi yardımıyla ve hidrofobik malzemeler kullanarak bir su damlasının bıçakla ikiye kesmek de mümkün. Bu deneyi gösteren ilginç bir videoyu aşağıda görebilirsiniz:

Siber Güvenlik Mühendisleri yetişecek!

İstanbul Şehir Üniversitesi'nde başlatılan ve TÜBİTAK-BİLGEM'le birlikte yürütülecek Bilgi Güvenliği Mühendisliği Yüksek Lisans Programı'yla siber güvenlik uzmanlarını yetiştirilecek.

Konuyla ilgili yapılan yazılı açıklamaya göre, sosyal medya hesapları ve internet kullanımı her geçen gün önem kazanırken tüm yaşamımızı ve iş hayatımızı kuşatan siber ağın güvenliği de özel bir uzmanlık alanı gerektiriyor.

İhtiyaçlardan yola çıkan İstanbul Şehir Üniversitesi, TÜBİTAK-BİLGEM ile birlikte "Bilgi Güvenliği Uzmanları" yetiştirmek üzere çok özel bir yüksek lisans programı başlatacak.

Önümüzdeki eğitim döneminde başlayacak olan programda siber güvenlik, kriptoloji, bilgi sistemleri yönetimi ve ağ güvenliği gibi dersler yer alacak.

Program kapsamında ayrıca bilgi sistemleri proje yönetimi ile siber güvenlik hukuku dersleri de verilecek.

KAYNAK: HABER SEYRET

Tersine beyin göçü başladı

Tersine beyin göçüyle 248 araştırmacı Türkiye’ye dönüş yaptı.
Yurt dışındaki Türk bilim insanları Türkiye'ye geri dönüyor. Tersine beyin göçüyle 248 araştırmacı Türkiye’ye dönüş yaptı.

TÜBİTAK'ın yaptığı çalışma meyvelerini vermeye devam ediyor. Bilim insanları bir bir Türkiye'ye dönüyor.

TÜBİTAK bilim insanlarını Türkiye'ye geri getirmek için ABD ve Kanada’da toplam 11 farklı noktada çalıştaylar düzenledi. Türkiye’den 26 kurum ve kuruluş yetkilisi ABD’ye gitti.

Yetkililer, ABD’de çeşitli üniversite ve sanayi kuruluşlarında görev yapan 250 araştırmacı ile bir araya geldi.

Tanıtım masalarında kurumlar ile araştırmacılar ikili görüşmelerde bulundu. Görüşmelerde kurumlarındaki açık pozisyonlar araştırmacılarla paylaşıldı.

Çalıştaylarda, Türkiye'de araştırma alanındaki son gelişmeler, araştırmacıların Türkiye’ye dönerken ve döndükten sonra kullanabilecekleri destekler hakkında detaylı bilgi sunuldu.

Bu programlardan faydalanarak Türkiye’ye dönüş yapan araştırmacıların başarı hikayeleri paylaşıldı. Tersine beyin göçüyle 248 araştırmacı Türkiye’ye dönüş yaptı. 

DÖNENLER NE DİYOR?

Türkiye'ye dönen araştırmacılar "Türkiye'ye geri dönülmez" imajının yıkıldığını söylüyor.

Bu araştırmacılardan TÜBİTAK MAM Malzeme Enstitüsü'nden Doç. Dr. Bahadır Tunaboylu, "1990’lı yılların sonuna doğruda dönecektim ama o zaman Türkiye’deki araştırma fonları bu kadar yaygın değildi. Her türlü imkan ve alt yapı var. Dünya ile yarışacak duruma geldi ve elindeki imkanlar ile bir çok ülkeye göre daha dinamik. Bu ortam nedeniyle bir çok araştırmacı Türkiye’yi tercih ediyor. Türkiye’ye gelmek isteyen araştırmacıların döndükten sonra memnun olacakları ortamı bulacaklarına inanıyorum" dedi.

Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Orçun Kepez ise, "Geldikten sonra bulduğum imkanlar sayesinde dışarıda yapmak istediklerimi ülkemde yapmamı sağladı. Özellikle sosyal bilim alanında olan arkadaşlar ABD’de fon bulma noktasında sıkıntı yaşamıştır. Avrupa’da ve ülkemizde sosyal bilimler alanında çok fazla fon fırsatları bulunuyor. Geri dönüş için her türlü imkan ve destek var" şeklinde konuştu.

Bir teknoloji şirketinde temsilcilik yapan Yusuf Yusufoğlu da, "Türkiye’de çok güzel olanaklar var. Dönüş yaptığım için gerçekten çok mutluyum" dedi.

TRT Haber

İlk Türk uçağı keresteden yapıldı


Türkiye'nin ilk yerli uçağını yapan Vecihi Bey'i yazan Sabah yazarı Ardıç, çarpıcı iddialarda bulundu..

İlk Türk uçağını yapan Vecihi Bey'le ilgili dikkat çekici bir yazı kaleme alan Sabah yazarı Engin Ardıç, uçağın keresteden yapıldığını ileri sürdü. Ardıç, 'Vecihi Bey 1924 yılında İzmir'de "ilk Türk tayyaresini" yapmış. Kereste, tutkal, çadır bezi, vb. ile... Motorunu nereden almıştır bilinmez. (Ele geçirilen Yunan uçaklarından.)' diye yazdı.

TAYYARECİ VECİHİ
Biz merhum Vecihi Bey'i önce çizgi romandan tanıdık... "Katır tepmesiyle havalanan" bir pırpır tayyare vardı o çizgi romanda, pilotun adı da Vecihi Hürkuş.
Bunun bir de düşmanı vardı, daha doğrusu düşmanının hayaleti, göklerde Vecihi'yi kovalıyordu, o da Feliks von Deliks...
Elbette dalga geçilen, Birinci Dünya Savaşı'nın ünlü Alman pilotu Baron Manfred von Richtofen'di, "Kızıl Baron"... Çizgi roman da "Snoopy"... Çeviriyi yapan (Ali Gevgilili'ydi sanırım) bizim okuyucunun Kızıl Baron'dan falan anlamayacağını düşünerek böyle bir isim uydurmuştu. Hani, Fransızca aslında her biri ayrı bir espri kaynağı olan Obeliks, İdefiks gibi isimlere o saçma sapan Oburiks, Hopdediks gibi çocuk güldürecek zırvaların uydurulduğu gibi...

KADIKÖY'DE VECİHİ HÜRKUŞ ANITI AÇILMIŞ
Uzatmayalım, Kadıköy'de bir Vecihi Hürkuş anıtı açılmış.
Vecihi Bey 1924 yılında İzmir'de "ilk Türk tayyaresini" yapmış.
Kereste, tutkal, çadır bezi, vb. ile... Motorunu nereden almıştır bilinmez. (Ele geçirilen Yunan uçaklarından.)
Fakat bu tayyareye ruhsat vermemişler!
Neden? İzmir Belediyesi'nin evrak, mühür ve damgaları yangında tantuna gitmiş de ondan mı?
Hayır, bu işten anlayan uçak mühendisi yokmuş henüz.
Vecihi Bey "başlarım sizin ruhsatınızdan" demiş, deneme uçuşları yapmış ve bu yüzden ödül beklerken cezalandırılmış.
Hani istikbal göklerdeydi yahu?
Vecihi Bey hava kuvvetlerinden istifa etmiş, İstanbul'a gelmiş ve 1930 yılında Kadıköy'de bir "keresteci dükkânında" da ilk sivil tayyaremizi imal etmiş. Motorunu nereden koydu, bilinmez.
Gene ruhsat vermemişler.

DAHA SONRA PLANÖR VE DENİZ UÇAĞI DA YAPMIŞ
Hani istikbal göklerdeydi yahu?
Daha sonra planör ve deniz uçağı da yapmış (motoru Mercedes.)
O zamanlar keresteden uçak yapıp içine yabancı motor koyanlara "montaj sanayicisi, komprador" falan diye hakaret edilmiyormuş.
Fakat ruhsat da verilmiyormuş.
Postalcılar her fırsatta baltaladıkları Vecihi Bey'i bugün çok seviyorlar ve göklere çıkarıyorlar.
Atatürk'ün emir ve direktiflerini niçin yerine getirmiyorsunuz efendiler? Hadi onun önerdiği "hardaliye" nam içeceği içmiyorsunuz, uçak yapanı niçin engelliyorsunuz?

KAYNAK:HABER SEYRET

Türkiye’nin ilk özgün tasarım yerli piyade tüfeği üretildi.

http://goo.gl/Q8Klk


'SİLAHIN ÜRETİMİNDE TÜBİTAK’IN BÜYÜK KATKISI OLDU'
Latif Aral Aliş, silahın üretilmesinde TÜBİTAK, Kocaeli Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin büyük katkıları olduğunu belirtti. Aliş sözlerine şöyle devam etti: “Bu silah sadece bizim eserimiz değil. TÜBİTAK, Kocaeli Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi ile ortaklaşa yaptığımız bir silahtır. Bir üniversite çalışmasıdır. Türkiye’nin en büyük Ar-Ge kuruluşu TÜBİTAK’ın çok büyük katkısı vardır. Biz bu silahı üretirken basit bir örnek vereyim; sadece silahın kabzenin ergonomik yapısını doğru yapabilmek için 20 ile 30 yaşları arasında Türkiye’nin her tarafından kadın ve erkek bin 200 kişinin el yapısını inceledik. Sadece kabzenin ergonomik yapısını doğru kavrayabilmek için bunu yaptık. “
'SİLAHLARIMIZI PATENTLERİNİ ALDIK'
Özgün tasarım olan silahlarının kopyalanmaması için patentlerini aldıklarını söyleyen Aliş, “ Bu silahlar üzerine 5 tane patent var. Bir patenti almak için kendiniz tasarlamanız lazım. Bizi taklit edemesinler diye patentlerimizi de aldık. Bu silahlar kabzesinden gövdesine kadar ince çalışılmış bir iştir. Özel programlar ile yapılmış. Önce programlarda denedik, sonra kendimiz balistik testlerini yaptık. Şimdi biz okyanusta yüzüyoruz. 72 ülkeye ihracat yapıyoruz. Biz dünyada bir marka olduğumuza inanıyoruz. Bu projenin tasarlanması ve projelendirmesi 2 yıl sürdü. 2009’da başladık. 2011’de her şeyi ortaya çıkardık. 2013 ocakta imal izni aldık. Mayıs'ta imal ettik.” ifadelerini kullandı.  

Sinek kadar uçan robot yaptılar


Bilim adamları, bir sinek büyüklüğünde ve böceklerin çevik manevralarını taklit edebilen bir robot yaptılar. Sinek robotlar, arama kurtarma çalışmalarında görev yapacak. 

Amerika Birleşik Devletleri'nde bilimadamları, bir sinek büyüklüğünde bir robot yaptılar. Sinek robotlar, böceklerin çevik manevralarını taklit edebiliyor ve saniyede 120 kez kanat çırpabiliyor.

Karbon elyaftan üretilen ve bir gramdan çok daha hafif olan bu uçan robotun kanatları güçlü elektronik kaslarla hareket ettiriliyor.

Uçan robot, gerçek bir sineğin çevikliğine de sahip. Araştırmacılar bunun, kusursuz kanat tasarımının bir sonucu olduğunu söylüyor.

Doğal hayatta gerçek sinekler, bu araştırmada da uçan robot, kaldırma ve itme güçlerinin gövdeleri üzerindeki etkisinin büyük bir hızla, sürekli ayarlanması sonucunda havada kalmayı ve ani, çevik hareketler yapabilmeyi başarıyor.

Tıpki bir sinek gibi, robotun esnek kanatları da saniyede 120 kez çırpılıyor. Araştımacılar bu kanat hızına, her voltaj verildiğinde büzüşen 'piezoelektrik malzeme' adını verdikleri bir maddeyi kullanarak ulaşmışlar.

Elektrik akımını büyük bir hızla açıp kapatarak, bu maddeyi, tıpkı bir sineğin hızla hareket eden kanatlarındaki küçük kaslar gibi kullanıyorlar.

Bilimadamları, bu araştırmanın asıl amacının bir robot üretmekten çok, böceklerin uçuş becerilerini anlamak olduğunu ancak bu tür robotlar için pekçok kullanım alanı olabileceğini de belirtiyorlar.

Bilim dergisi Science'da yayımlanan araştırmayı yürüten ekipteki bilimadamları, bu tür robotların gelecekte arama kurtarma çalışmalarında kullanılabileceğini belirtiyor.

Biraz Kuantum’dan Zarar Gelmez


Tüm insan ırkı, bir küp şekerin sahip olduğu hacme sığdırılabilir.
Zamanda yolculuk fizik kurallarına aykırı değildir.
Bir atom aynı anda birçok farklı yerde bulunabilir.
Tıpkı sizin aynı anda hem New York hem de Londra’da bulunmanız gibi…
Bu cümlelerin bir bilimkurgu filminden alındığını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.
Bilimin kendisi, bilimkurgudan çok daha çarpıcı bilgiler içeriyor.
Evren, bugüne kadar icat edilmiş her şeyden çok daha etkileyici.
Modern fiziğin iki büyük teorisi bizlere bu harikulade gösterinin kapılarını açıyor:
Kuantum Teorisi ve İzafiyet Teorisi.
Mikroskobik dünyadan zaman makinelerine, şizofren atomlardan kuantum bilgisayarlarına, kara deliklerden Evren’in ilk salisesine uzanan Marcus Chown, kullandığı basit dil ve verdiği pratik örneklerle, modern fiziğin temel fikirlerini sarmış olan sisi dağıtarak, başka bir illüzyona inanmaya gerek duymayacağımız ölçüde büyüleyici bir Evren’de bulunduğumuzu gösteriyor.
Biraz kuantum teorisi öğrenmekten kimseye zarar gelmeyeceği gibi, bu sayede yaşadığımız dünya ve kendimize dair çok daha geniş ölçekli bir bakış açısına da sahip olabiliriz. Yaklaşın, yaklaşın.Kuantum teorisi sizi ısırmaz!
İÇİNDEKİLER
Önsöz
Teşekkürler.
BİRİNCİ KISIM: KÜÇÜK ŞEYLER
1   Einstein’i Solumak
2  Tanrı Neden Zar Atar
3  Şizofren Atom
4  Belirsizlik ve Bilginin Sınırları
5  Telepatik Evren.
6  Özdeşlik ve Farklılığın Kökleri.
İKİNCİ KISIM: BÜYÜK ŞEYLER
7  Uzay ve Zamanın Ölümü
8  E=mc2 ve Güneş Işığının Ağırlığı  .
9  Kütle Çekim Kuvveti Diye Bir Şey Yok.
10 Şapkadan Çıkan Tavşan.
Sözlük.
Okuma Malzemesi
ÖNSÖZ
Aşağıdakilerden biri doğrudur:
•    Aldığınız her nefes, Marilyn Monroe’nun verdiği nefesten bir atom içerir.
•    Yukarı doğru akabilecek bir sıvı türü vardır.
•    Bir binanın en üst katında, en alt katına kıyasla daha hızlı yaşlanırsınız.
•    Bir atom aynı anda birçok farklı yerde bulunabilir; tıpkı sizin aynı anda hem New York hem de Londra’da bulunmanız gibi.
•    Tüm insan ırkı, bir küp şekerin sahip olduğu hacme sığdırılabilir.
•    Herhangi bir kanala ayarlanmamış televizyondaki karlanmanm yüzde biri, Büyük Patlama’nın neden olduğu elektromanyetik gürültüdür.
Zamanda yolculuk fizik kurallarına aykırı değildir.
•    Bir fincan sıcak kahvenin ağırlığı, soğuk halinden daha fazladır.
•    Ne kadar hızlanırsanız, o kadar incelirsiniz.
Hayır, şaka yapıyorum. Bunların hepsi de doğru!
Bir bilim yazan olarak, bilimin bilimkurgudan çok daha tuhaf bilgiler içermesi ve Evren’in icat edip edebileceğimiz her şeyden çok daha etkileyici oluşu karşısmda her zaman hayrete düşmüşüm dür. Buna rağmen, 20. yüzyılın sıradışı keşiflerinden pek azı kamuoyunun dikkatini çekebilmiştir.
Geçtiğimiz yüzyılın en önemli iki başansı, atomlar ve bileşenlerini resmeden kuantum teorisi ile uzay, zaman ve kütleçekimini resmeden Einstein’ın genel görelilik teorisidir. Bu iki teori, dünya ve bizim hakkımızda neredeyse her şeyi açıklamaktadır. Aslına bakılacak olursa, kuantum teorisinin, ayaklarımızın altındaki zeminin neden katı olduğu ve Güneş’in neden ışıldadığını açıklamanın ötesinde, bilgisayarların, lazer teknolojilerinin ve nükleer santrallerin inşasını mümkün kılarak, bildiğimiz anlamda modern dünyayı yarattığı söylenebilir. Göreliliğin gündelik yaşam üzerindeki etkileri bu denli aşikâr değildir belki. Ne var ki, bu teori bize, hiçbir şeyin, ışığın dahi kaçamadığı kara deliklerin varlığını, ezelden beri varolduğu düşünülen Evren’imizin aslında Büyük Patlama denilen devasa bir patlamayla oluştuğunu ve zaman makinelerinin buraya dikkat mümkün olabileceğini göstermiştir.
Bu konular üzerine yazılan önemli kaynakların pek çoğunu okumama ve sahip olduğum bilimsel geçmişe rağmen, getirdikleri açıklamalar beni çoğu zaman şaşkınlığa sürüklemiştir. Durum böyleyken, bilimle alakası olmayanlar için konunun nasıl görüneceğini düşünemiyorum bile.
Edindiğim tecrübelerin tümü, “Temel bilimsel düşüncelerin çoğu özünde basittir ve dolayısıyla, herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek bir dille ifade edilebilir,” diyen Einstein’ın haklı olduğunu gösteriyor. Bu kitabı yazarken aklımdaki fikir, sıradan insanların 21. yüzyıl fiziğinin temel prensiplerini anlamasına yardımcı olmaktı. Yapmam gereken yalnızca, kuantum teorisi ve genel göreliliğin temel fikirlerini ortaya koymak (ki bu işin aldatıcı derecede basit olduğu ortaya çıktı) ve geriye kalan her şeyin, mantıksal ve kaçınılmaz olarak, nasıl bu fikirlerden türediğini göstermekti.
Söylemesi kolay. Kuantum teorisi, geçtiğimiz 80 yıl içerisinde biriken ve kimsenin tam bir elbiseye dönüştüremediği parçalardan oluşmuş bir yamalı bohçaya benzetilebilir. Dahası, teorinin eşevresizlik gibi, neden insanların değil, ancak atomların aynı anda iki yerde olabileceğini açıklayan çok önemli parçalarını anlaşılır şekilde aktarmak fizikçilerin gücünün ötesinde görünmektedir. Birçok “uzmanla” konu üzerine görüştükten sonra, onların da bu kavramı tam olarak anlamamış olabileceğini fark ettim. Bu, bir anlamda, beni özgür kılıyordu. Ortaya konmuş tutarlı bir açıklama olmadığından ötürü, farklı kişilerden aldığım görüşleri bir araya getirerek kendi görüşlerimi oluşturmam gerektiğini anladım. Bu yüzden, burada yapılan açıklamaların birçoğunu başka hiçbir yerde bulamayacaksınız. Okuyacağınız sayfaların, modern fiziğin temel fikirlerini sarmış olan sisin bir kısmını dağıtacağını ve böylece, ne denli büyüleyici bir Evren’de bulunduğumuzu görerek bunun değerini vermeye başlayacağınızı temenni ediyorum.
1
EİNSTEİN’İ SOLUMAK
HER ŞEYİN ATOMLARDAN OLUŞTUĞUNU VE ATOMUN BÜYÜK BİR KISMININ BOŞLUK OLDUĞUNU NASIL KEŞFETTİK

Burnumun ucundaki bir hücrede bulunan hidrojen atomu, zamanında bir filin hortumunun parçasıydı.
Jostein Gaarder
Silahı kullanmaya hiç niyetimiz yoktu. Ama öylesine başbelası bir ırktılar ki. Aksinin geçerli olduğunu göstermek için harcadığımız tüm çabalara rağmen, bizi “düşman” olarak algılamakta ısrar ettiler. Tüm nükleer stoklarını mavi gezegenlerinin yörüngesindeki gemimize ateşlediklerinde sabrımız taşmıştı.
Silah basit fakat etkiliydi. Maddenin içindeki tüm boşluğu çekip çıkardı.
Siriyan keşif seferimizin komutam, kesiti ancak bir santimetre olan, parlak metalik küpü incelerken birincil kafasını umutsuzca salladı. “İnsan ırkından” geriye kalanın yalnızca bu olduğuna inanmak hiç de kolay değildi!
Şayet, tüm insan ırkının bir küp şekerin hacmine sığabileceği fikri bilimkurgu gibi geliyorsa, bir daha düşünün. Normal bir maddenin hacminin yüzde 99.9999999999999′unun boşluk olması dikkate değer bir gerçektir. Vücudumuzdaki atomların içerdiği boşluğun tümünü çekip çıkarmanın bir yolu olsaydı, insanlık gerçekten de bir küp şekerin sahip olduğu hacme sığabilirdi.
Atomların bu ürkütücü boşluğu, maddenin yapı taşlarının sıra dışı özelliklerinden yalnızca biri. Bir diğeri ise, elbette ki, boyutları. Bu sayfadaki tek bir noktanın enini kapsamak için 10 milyon atomu uç uça dizmek gerekir. Bu durum akıllara şu soruyu getirecektir: Her şeyin atomlardan oluştuğunu nasıl keşfettik?
Her şeyin atomlardan oluşmuş olduğu fikri ilk defa, MÖ 440 yıllarında, Yunan filozof Demokritos tarafından öne sürülmüştür.* Demokritos, eline bir taş alarak kendisine şu soruyu sormuştu: “Şayet bunu ikiye böler ve parçalardan birini tekrar ikiye bölersem, sonsuza dek bunu yapmaya devam edebilir miyim?” Cevabı kesin bir hayır oldu. Maddenin sonsuza dek bölünebilmesi, Demokritos için tasavvur edilemez bir durumdu. Önünde sonunda, maddenin artık daha küçük parçalara bölünemeyecek bir taneciğe dönüşeceği çıkarımında bulundu ve “bölünemeyen” sözcüğünün Yunancası “a –t omos” olduğundan, maddenin söz konusu varsayımsal yapı taşlarına “atom” adını verdi.
Atomlar duyularla algılanamayacak kadar küçük olduğundan, varlıklarını kanıtlamak her zaman için güç olacaktı. Ne var ki, 18. yüzyılda yaşamış İsviçreli matematikçi Daniel Bernoulli tarafından bir yol bulundu. Bernoulli, atomların doğrudan gözlemlenmesi imkânsız olsa da, dolaylı olarak gözlemlenebilmelerinin mümkün olabileceğini anladı. Daha net bir ifadeyle ortaya koyacak olursak, Bernoulli, çok sayıda atom bir arada hareket ettiği takdirde, bunun gündelik yaşantımızda fark edilebilecek kadar büyük bir etkiye neden olabileceğini düşünmüştü. Tek yapması gereken, doğada bunun gerçekleştiği bir yer bulmaktı. Buldu da: bir “gazın” içinde.
Bernoulli, hava veya su buharı gibi bir gazı, bir kovan dolusu kızgın arıyı andıracak şekilde, çılgınca hareket eden milyarlarca ve milyarca atomun oluşturduğu bir topluluk olarak düşünüyordu. Bu net görüş, aynı zamanda, şişirilmiş bir balonun bu şekilde kalmasını sağlayan ve buhar makinesinde pistona kuvvet uygulayan gazın “basıncına” da açıklama getiriyordu. Bir kaba hapsedildiğinde, gazın ihtiva ettiği atomlar, dolu tanelerinin teneke bir çatıyı dövmesi gibi, kabın çeperlerine insafsızca çarpmaktaydı. Neden oldukları bileşik etki ise, kaba duyularımız tarafından kabın çeperlerini zorlayan sabit bir kuvvet olarak algılanan, gergin bir güç yaratıyordu.
Öte yandan, Bernoulli’nin basınç için getirdiği mikroskobik açıklama, gazın içinde olup bitenleri zihnimizde canlandırmanın kolay bir yolu olmanın ötesinde de faydalar sağladı. Artık kesin bir öngörüde bulunabiliyorduk. Eğer gaz ilk haciminin yarısına sıkıştırılırsa, atomların, kabın çeperlerine çarpmak için daha önce katettikleri yolun yalnızca yansını katetmesi gerekecekti. Bu sebeple de, kabın çeperlerine iki kat daha çok çarparak basına iki katına çıkaracaklardı. Şayet gaz, hacminin üçte birine kadar sıkıştırılırsa, atom çarpışmaları ve dolayısıyla basınç da üç katına çıkacaktı. Bu böyle devam ediyordu.
Söz konusu davranış İngiliz bilimadamı Robert Böyle tarafından gözlemlendi ve Bernoulli’nin gaza yönelik ortaya koyduğu açıklama onaylanmış oldu. Bernoulli atomları boşlukta oradan oraya uçuşan küçük tanecikler olarak açıkladığından, bu durum atomların varlığını destekliyordu. Bu başarıya rağmen, atomların varolduğuna dair kesin kanıt 20. yüzyılın başlarına dek ortaya çıkmayacaktı. Kesin kanıt, “Brovvn hareketi” adı verilen muğlak bir olgunun içinde saklıydı.
Brovvn hareketi, adını 1801 yılındaki Flinders keşif seferi ile Avustralya’ya yelken açan bitkibilimci Robert Brovvn’dan almıştır. Brovvn, güney yarımkürede geçirdiği zaman boyunca Avustralya’ya özgü 4000 bitki türünü sınıflandırmış ve bu süreçte canlı hücrelerinin çekirdeğini keşfetmiştir. Fakat Brovvn esas olarak, 1827 yılında suda asılı polen tanecikleri üzerine yaptığı gözlemle tanınır. Büyütecinin ardındaki Brovvn, sudaki taneciklerin, meyhaneden çıkıp evin yolunu bulmaya çalışan sarhoşlar gibi zikzaklar çizerek heyecanlı bir hareket içinde olduğunu gözlemlemiştir.
Brovvn asi polen taneciklerinin sırrını hiçbir zaman çözemedi. Bu konudaki asıl ilerleme için, bilim tarihindeki en büyük yaratıcılık patlamasının merkezinde bulunan 26 yaşındaki Albert Einstein’ı beklemek zorundaydık. “Mucizevi yılı” olan 1905′te Einstein, harekete dair Nevvtoncu fikirlerin yerini alacak özel görelilik teorisi ile Nevvton’un egemenliğine son vermekle kalmadı, aynı zamanda Brovvn hareketinin 80 yıllık sırrına da vakıf oldu.
Einstein’a göre polen taneciklerinin çılgınca dansının nedeni, küçük su molekülleri tarafından sürekli bir bombardımana…