Dünya Boşuna mı Dönüyor?

Eski devirlerde uzun yola giden gemiler rotalarına sadık kalarak sefer yapmalarına rağmen, arzu ettikleri hedefin uzağında bir noktaya ulaşıyordu. Onları denizde sağ salim hedeflerine ulaştırmakla vazifeli kaptanlar, bilemedikleri bir hesap hatası yapıyorlardı. Dönmekte olan yuvarlak bir zemin üzerinde birbirine karşı duran iki kişiden biri topu, diğer arkadaşına yuvarlarsa, uzaktan durumu gören birisi, topun bir doğru çizgi boyunca gittiğini görür. Ancak yuvarlak zemin üstünde dönen kişi, topun yay çizerek başka bir istikamete gittiğini görecektir (Şekil–1).

Dünya'yı çok küçülmüş ve önümüzde duran bir küre olarak tasavvur ederek, Kuzey Kutbu'ndan Ekvator'daki bir A noktasına bir cismi fırlatsak, cisim sağa doğru eğri bir yol izleyerek farklı bir B noktasına ulaşır. Güney kutbu'ndan aynı A noktasına fırlatacağımız bir cisim ise, aksi istikamette sola doğru yön değiştirecektir (Şekil–2). 



Bu üç hâdisede ortak bir durum vardır. Dönen bir nesne üzerindeki cisim eğri bir yol çizerek hareket eder. Cismin doğru değil de, eğri yol izlemesi bir ivme kuvvetiyle açıklanmaktadır. Fransız mühendis Gustave Gaspard Coriolis tarafından 1835 yılında izah edilen bu hadiseye "Coriolis ivmesi" denir. 

Eğer Dünya'nın kendi ekseni etrafında dönmesine bağlı olarak ortaya çıkan bu ivme kuvveti olmasaydı, hava hareketleri ve okyanus akıntıları, dolayısıyla Dünya'mızın iklim şartları bugünkünden çok farklı olurdu. Yukarıda örnek verdiğimiz Kuzey ve Güney kutuplarından atılan cisimlerin sağa veya sola sapmalarının sebebi Dünya'ya Kuzey Kutbu'ndan bakıldığında saat yönünün tersine, Güney Kutbu'ndan bakıldığında ise, saat yönünde dönmesidir.

Hava hareketlerine tesiri
Güneş ışınlarının dik geldiği Ekvator üzerindeki hava ısınarak yükselir. Bu yükselen havanın yerini uzak enlemlerden gelen soğuk hava alır. Böylece sıcaklık değişmelerine bağlı olarak bir hava hareketi (konveksiyon) başlar. Eğer Dünya dönmeseydi kutup bölgelerinde hava soğuyarak çökecek. Bu havanın yerini de alt enlemlerden gelen daha sıcak hava alacak, Ekvator'da ısınarak yükselen hava, yüksek irtifadan kutuplara kadar gidecek burada iyice soğuyup çöktükten sonra yere yakın bir şekilde Ekvator'a dönecekti (Şekil–3). Bu durumda Dünya belki de çok soğuk ve şiddetli rüzgârların estiği bir yer olacaktı. Tabiî ki dönmeyen Dünya'nın Güneş'e bakan yüzünün çok sıcak diğer yüzünün çok soğuk olacağını da unutmayalım. 

Dönen bir Dünya üzerinde hareket eden büyük atmosfer kitlelerine Coriolis ivmesi tesir eder. Coriolis ivmesi sebebiyle Ekvator'dan yükselen sıcak hava kutuplara doğru dönerek gider (Şekil–4). Bu akım 30º enlemlerine yaklaşırken bir yandan da soğuyarak alçalır. Alçalan havanın bir kısmı yeryüzüne yakın bir irtifadan yeniden Ekvator'a doğru yol alırken Coriolis ivmesi sebebiyle tekrar kıvrılır. İşte bu son hava akımı "alize" rüzgârlarıdır. Yelkenliler devrinde Avrupa'dan Amerika'ya gitmek için kullanıldıklarından daha çok "ticaret rüzgârları" olarak bilinirler. Ekvator ve 30º enlemlere kadar olan bu devridâim hareketine "Hadley çevrimi" adı verilmiştir. Ekvator bölgesine yüksek yağış bırakarak Dünya'nın akciğerleri sayılan yağmur ormanlarının meydana gelmesi, daha sonra kuru sıcak bir durumda alçaldığı bölgelerde ise, çöller oluşturması bu devridâime Yaratıcı'nın yüklediği vazifelerdir. Bu çöllerden kalkan tozların, bulutları tohumlayarak yağmur oluşumunda mühim rol oynaması da hâdisenin diğer bir hikmetli yönüdür. 

Kutuplar üzerinde soğuyan hava yeryüzüne doğru çökerek bu bölgede de bir hava hareketine sebep olur. Çöken hava Ekvator yönüne doğru yol alırken yine Coriolis ivmesinin tesiriyle yön değiştirir. Aynı zamanda ısınmaya ve yükselmeye başlar. Havanın ısınarak yükseldiği enlemlerde yağışlı hava hâkimdir. Bu da kutup devridâimi olarak bilinir ve 60º–90º enlemleri arasında mevcuttur.

Ekvator'dan gelip 30º enlemler civarında alçalan havanın bir kısmı, yeryüzüne yakın bir şekilde kutuplara doğru ilerler. Kutuplardan gelip 60º enlemlerinde yükselen havanın bir kısmı da Ekvator'a doğru yönelir. Böylece iki hava hareketi 30º–60º enlemleri arasında üçüncü bir devridâim hareketine daha sebep olur. Bu üçüncü devridâimden "batı rüzgârları" meydana getirilir. Bu rüzgârlar da yelkenliler devrinde Amerika'dan Avrupa'ya dönüş için kullanılmıştır (Şekil–4). 

Bu hava devridâimlerinin meydana gelebilmesi için Dünya'nın kendi ekseninde dönmesi tek başına yeterli olmayıp hızının ve atmosfer kütlesinin de önemi vardır. Dünya daha yavaş dönseydi Coriolis ivmesinin tesiri zayıf olacağından üçlü devridâim oluşmazdı. Nitekim Venüs kendi etrafında çok yavaş döndüğü için atmosferinde tek bir devridâim oluşur. Bir diğer husus da atmosferin kütlesidir. Mars'ın atmosferi ince ve kütlesi az olduğundan Coriolis ivmesinin tesiri yine çok azdır ve tek bir devridâim oluşur. 

Coriolis ivmesi sebebiyle, hava akımı doğru bir yol izleyemez ve eş basınç çizgileri (izobarlar) etrafında girdaplar oluşturacak şekilde ilerler. Bu yüzden Kuzey Yarımküre'de ortaya çıkan kasırgalar saat yönünün tersine, Güney Yarımküre'dekiler ise saat yönünde döner (Şekil-5). Tabiî ki bunlar ana atmosfer hareketleridir. Bir bölgenin iklimi, yeryüzü şekilleri, gündüz-gece sıcaklık farklılıkları gibi birçok yan faktöre bağlıdır. Bu yüzden Dünya'nın iklim hâdiseleri çok kompleks bir yapıdadır. Gördüğümüz gibi Yüce Yaratıcı yeryüzünde hayatın en uygun şekilde sürdürülmesi için iklimlere tesir edecek yüzlerce parametreden birkaçı olarak, Dünya'nın hızını ve atmosferin kütlesini çok hassas bir şekilde hazırlamıştır. Dünya'mızın dönmesine bağlı atmosfer hareketleri ve iklim düzenlenmesi gibi küllî bir ilim ve kudretin tecellisini gerektiren hâdiseler, insanlığın yeryüzünde yaşaması için takdir edilmiştir. Bu husus, Kur'ân-ı Kerîm'de"Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün sürelerinin değişmesinde, insanlara fayda sağlamak üzere denizlerde gemilerin süzülüşünde, Allah'ın gökten indirip kendisiyle ölmüş yeri canlandırdığı yağmurda ve yeryüzünde hayat verip yaydığı canlılarda, rüzgârların yönlerini değiştirip durmasında, gökle yer arasında emre hazır bulutların duruşunda, Elbette aklını çalıştıran kimseler için Allah'ın varlığına ve birliğine nice deliller vardır." (Bakara, 2/164) mealindeki ayetle gözler önüne serilmektedir. 
 
Okyanus akıntılarına tesiri
Rüzgârların bu şekilde sevki ve yol alması, okyanus yüzeyindeki suyu da harekete geçirir. Böylece rüzgâr kaynaklı okyanus akıntıları meydana gelir. Okyanuslarda yoğunluk (tuzluluk) ve sıcaklık farkından meydana gelen akıntılar da mevcuttur. Okyanus akıntılarının yönleri yukarıda anlatılan rüzgâr yönleriyle paralellik arz eder. Hareket eden bu dev su kütlelerinin geçtikleri bölgelerin iklimini büyük ölçüde değiştirdiği iyi bilinen bir husustur. Meselâ, ikisi de 54. enlemde bulunan Ontario'da kutup ayıları parkı bulunurken, en çok bilinen okyanus akıntısı olan Körfez akıntısının (Gulf Stream) tesiriyle Belfast'ta palmiyeler ve tropik meyve ağaçları yetişebilir. Körfez akıntısı, Kuzey ve Güney Ekvatoral akıntı ve Brezilya akıntısı başlıca sıcak akıntılardır. Labrador, Falkland ve Peru akıntıları ise en mühim soğuk akıntılardır. Sıcak akıntılarla ısıtılan kıyılar yerleşime elverişli yerler hâline getirilmiştir. Soğuk akıntılara ise, deniz canlıları için besin taşınması vazifesi verilmiş ve bu sayede zengin balıkçılık merkezleri kurulmuştur. 

Ticaret ve batı rüzgârlarının tesiriyle okyanus yüzeyindeki sular harekete geçer. Rüzgârın tesiri genellikle 100–200 m. derinliğe kadar ulaşır bazı durumlarda 1000 m'yi bulabilir. Coriolis ivmesi ise akıntıların yönüne tesir etmektedir. Harekete geçen akıntılar karalarla karşılaştıkları bölgelerde dönüş yapar. Böylece birbirleri ardınca dizilen okyanus akıntıları bir devridâim hâline gelir ve "gyre" adı verilen büyük akıntı devridâimlerini oluşturur. Hava hareketinde olduğu gibi su hareketinde de Kuzey Yarımküre'de saat yönüne, Güney Yarımküre'de ise saat yönünün tersine dönüşler yapılır. 

Yeryüzünde her biri dört akıntıdan oluşan beş çevrim vardır. Atlantik Okyanusu'nun kuzey ve güneyinde birer, Büyük Okyanus'un kuzey ve güneyinde birer ve Hint Okyanusu'nda da bir tane bulunur. Kuzey Atlantik devridâimi; Kuzey Ekvator akıntısı, Körfez akıntısı, Kuzey Atlantik akıntısı ve Kanarya akıntısından müteşekkildir (Şekil–6). 
 
Müthiş bir ilim ve kudretin tecellisi olan Coriolis tesiriyle okyanuslar ve kıyılarda besin zincirleri yaratılmıştır. Rüzgârlar vasıtasıyla harekete geçirilen okyanus suları Coriolis tesiriyle kendisini tahrik eden rüzgârı izleyemez ve yüzeyde yaklaşık 45º açı yaparak Kuzey Yarımküre'de sağa, güneyde ise sola doğru hareket eder. 

Su içinde derine inildikçe rüzgârın tesiri azalacağından Coriolis ivmesi ağır basar. Böylece okyanus suyunun net taşınma yönü Kuzey Yarımküre'de rüzgâra dik ve sağa doğru olur. Bu hâl okyanusların devridâim merkezinde yığılarak o noktada suların 2 m. kadar yükselmesi ile neticelenir (Şekil-7). Yükselen sular çekim kuvveti ile aşağı yöne hareket ederken Coriolis ivmesi buna karşı tekrar rol üstlenir ve akıntı içinde aynı yönlü bir akıntı daha ortaya çıkar. Bu göz üzerinde yığılan sular derinlere doğru batmaya başlar ve dikey bir akımı oluşturur. Aynı sebeple Ekvator bölgesinde net su akımının sağa ve sola doğru ayrılması bu bölgede dip sularının yüzeye çıkması ile neticelenir. Burada su seviyesi biraz alçalır. Bu hâdisenin çok mühim neticeleri vardır. Yüzeyden dibe çöken ölü organizmaların, derinlerde bakteriler tarafından parçalanması ile ortaya çıkan besleyici maddeler bu yüzeye çıkma (upwelling) hâdisesi ile yüzeydeki canlılara rızık olarak geri gönderilir. Benzer bir hâl bazı kıyılarda da meydana gelir. Kıyıya paralel esen rüzgârın tahrikiyle ve Coriolis ivmesinin tesiriyle yüzeydeki sular kıyıdan uzaklaşır. Bunun yerine kıyıya doğru hareket eden derin sular kıta eşiğine çarparak yüzeye çıkarlar. Bu da yüksek besin ihtiva eden suları kıyıya ulaşmasına vasıta olur. 

Dünya'nın dönmesiyle canlıların rızkının temin edilmesi arasında bir münasebet var mıdır? Bu soruya cevap ararken, kâinatta cârî fizik prensiplerinin mikrodan makroya birçok sistemde ortak olduğunu görür ve hayret ederiz. İşte Yüce Yaratıcı Dünya'yı topaç gibi çevirmek suretiyle iç içe birçok dengeler kurmuş, biz insanlara da o dengenin unsurlarını çözerek isim vermek düşmüştür. Her şey her şeyle irtibatlı, atomlar galaksilerle benzer kanunlara tabi, başıboş hiçbir şey yok. Ancak bütün bunları görebilmek önce sağlam bir niyet ve bakış açısı gerekiyor. 


Cendel TUNA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlardan ve gönderilerden herkes kendi sorumludur..