CERN’den yeni keşif: ‘Higgs Çağı’ başlıyor


CERN’den yeni keşif: ‘Higgs Çağı’ başlıyor


Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN) 4 Temmuz’da tarihî bir gün yaşadı.
 40 yıldır aranan parçacığa dair önemli bir keşif gerçekleşti. Fakat o parçacığın
 Higgs olduğunu söylemek için biraz daha
 zaman gerekiyor. Bilim dünyasının gözü geçen hafta bir kez 
daha Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’deydi. ‘Bir kez daha’ diyoruz
 çünkü Aralık 2011’de de dikkatler aynı yere 
odaklanmıştı. O zaman gelmeyen müjdeli haber bu kez geldi ve fizik dünyası yen
olduğu kadar heyecanlı bir döneme girdi. Belki de önümüzdeki çağın adı 
Higgs olacak.Açık konuşmak gerekirse; 40 yıldır aranan ve teoride maddeye
 kütle kazandırdığı kabul edilen Higgs parçacığı 
deneysel olarak da yüzde 100 olmamakla birlikte tespit edildi.
 CERN’deki bilim insanları, 4 Temmuz’da Higgs olma ihtimali çok
 yüksek yeni bir atomaltı parçacık bulduklarını açıkladı. 126 giga
 elektronvolt (GeV/c2) kütle bölgesinde keşfedilen parçacığın Higgs
 olduğunu kesin olarak söylemek içinse araştırmalar devam edecek.
 Yeni keşfin ne anlama geldiğini CERN’deki ALICE deneyinde çalışan
 bilim adamlarından Dr. Sedat Altınpınar’a sorduk.
-Geçen yılki sonuç biraz endişe içinde açıklanmıştı ve yüzler
 gergindi. Bu kez hem coşku vardı hem de yüzler gülüyordu, 

bunun sebebi ne?

İlginç, yüz ifadelerindeki değişikliği fark etmemiştim; daha coşkulu bir 

ortam olduğu kesin. Geçen sene yeni bir parçacığın kuvvetli işaretleri 
duyurulmuştu; ama bir keşiften bahsetmek için erkendi. Şimdi yeni bir
 parçacığın varlığından bahsetmek için bilimsel yeterlilik sağlandı. Şöyle
 bir benzetmeyle anlatayım: Okyanusta dalga yüksekliğini ölçtüğünüzü
düşünün. Yüzeyde sürekli dalgalanmalar oluyor; ama siz sıradan
 olmayan bir dalganın peşindesiniz. Koca okyanus didik didik edildi 
ve kasım ayında epey büyük bir dalga gözlemlendi. O dalga şimdi
 tsunami oldu ve artık onun sıradan bir dalga olmadığından eminiz. 
Fizikçiler seçilen bir dalganın sıradan dalgalara göre farklılığını sigmalarla 
ölçüyor. Şu anda 5 sigma seviyesine erişildi ve dalganın farklılığı 
kesinleşmiş oldu. Geçen sene 2 küsür sigma vardı. Tekrar sorunuza 

dönecek olursak sigmalar arttıkça, fizikçilerin yüzündeki tebessüm artar.

-O zaman ‘Higgs yılanının’ kuyruğunu yakaladık diyebilir miyiz?


 Yoksa karşımıza başka bir sürüngenin çıkma ihtimali var mı?

Eger bir Higgs parçacığı varsa kuyruğunu yakalamış olabiliriz. 

Süpersimetrik teorilere inanırsak Higgs parçacığı tahtını bir ikizle paylaşmak
 durumunda. İkizlerden birini veya egzotik bir bozon parçacığı da 
görmüş olabiliriz. Bu durumda Standart Model dediğimiz, şu ana kadar
 tabiatı ve temel parcacıklarını çok başarılı şekilde tarif eden teorik
 yapının ötesinde bir fiziğe de kapı açılmış olur. Ancak söylediklerim Higgs’in
 keşfiyle ilgili temkinli bir yaklaşım. Ben CERN direktörü Rolf Heuer’in 
sözlerine katılıyorum: “Bu işten anlamayan biri olarak, bulduğumuzu
 sanıyorum.” Kristof Kolomb gibi, bir kıtanın karşısındayız.
 Amerika mı Asya mı zamanla anlayacağız. Yeni bir kıta gördüğümüz
 kesin. Veya okyanus örneğini kullanırsak tsunamiyi gördük, şimdi

 onu tetikleyen deprem miydi fırtına mıydı, bulmak gerekiyor.

-Bazı gazeteler Higgs parçacığının kesin bulunduğunu, 

bazıları ise yüzde 99,9 oranında yaklaşıldığını yazdı. Doğr

u olan hangisi?

Bu daha önce açıkladığım sigmalarla ilgili bir konu. Takriben söylemek

 gerekirse, 1 sigma yüzde 68’e, 3 sigma yüzde 99’a ve 5 sigma 
yüzde 99,9999’a tekabül ediyor. Matematiği biraz iyi olanlar bunun 
Gauss dağılımıyla ilgili olduğunu anlamıştır. Sözü geçen kesinlik, bir
 parçacığın varlığıyla ilgili, yani yeni bir parçacık gözlemlendiği kesin;
 fakat bunun Higgs olup olmadığı kesinleşmedi. Standart Model, Higgs 
parçacığıyla ilgili kütlesi hariç tüm özellikleriyle ilgili öngörülerde bulunuyor
. Şimdi bu kriterlerin test edilmesi gerekiyor. Eğer bu fiziksel nitelikler

 sağlanırsa, ölçülen parçacığın gerçekten Higgs olduğunu anlayacağız.

-Yüzde yüz kesinlikte bulunması için araştırmaların ne kadar


 süreceğine ilişkin öngörü var mı?

Yüzde yüz hiçbir zaman olmayacaktır. Çünkü okyanus sakin bir su 

değildir, tabiatında hep dalgalı olmak vardır. Higgs parçacığının 
ölçümünde de benzer durum söz konusu. 5 sigmalık güvenirlik fizikçilerin

 üzerinde uzlaştığı bir kabul aslında.

-Higgs parçacığı kütlesiz olduğu için görülmez deniyor, o zaman


 tespit edilen şey ne?

Evet aslında Higgs parçacığı, Higgs mekanizması dediğimiz bir 

konseptin sonucu. Bir anlamda bu mekanizmayla, Antik Yunanlıların
 ortaya attığı esir maddesi konsepti gibi bir şeye dönmüş oluyoruz.
 Bu teoriye göre vakum aslında mutlak bir boşluk değil, bilakis belli
 mekanizmalarla donatılmış bir medyum. Bugün de şunu söylüyoruz:
 Bütün vakum Higgs alanıyla dolu ve tüm parçacıklar niteliklerine göre
 bu medyuma az veya cok yapışıyor. Az etkileşenler küçük, çok etkileşenler
 büyük kütleli oluyor. Medyuma Higgs denizi dersek, bu denizle
 parçacıkların etkileşimi Higgs parçacığı vasıtasıyla oluyor. İlginç
 olan Higgs parçacığının kendisinin de bu denizle etkileşmesi ve 
dolayısıyla kütleli olması. Higgs’in kütlesi olmadığı tezi tam doğru değil.
 Üstelik son ölçülen şey buydu: 126 küsur GeV/c2’lik bir kütle.

 (Bir GeV/c2, hemen hemen bir protonun kütlesine tekabül ediyor.) 

-Bu keşfin ardından fizik biliminin yeni bir çağa gireceğini


 söyleyebilir miyiz?

Evet, hâlâ çözülmesi gereken sorular olmakla beraber bunun bir

 milat olduğunu söyleyebiliriz. Şu anda Standart Model’in içindeki
 temel parçacıkları düşündüğümüzde (Higgs’i bulduğumuzu varsayarsak) 
yapbozun son halkası da yerleşmiş oldu. Standart Model’in yine de
 açıklanması gereken tarafları var. Mesela modelin üretemediği,
 hariçten alması gereken parametreleri var; bunların anlaşılması lazım.
 Higgs parçacığı anlaşıldıkça insanoğlunun hayatına ve uygulamaya

 yönelik yansımaları olacaktır.

-Higgs’in bulunması, evrenin yaratılışı hakkında ne tür


 bilgiler verecek?

Bu önemli bir soru, çünkü bu konuda çıkan haberlere baktığımda 

sapla samanın birbirine karıştığını görüyorum. (İsmet Berkan’ı bu
 açıdan takdir ederim. Fizikçi olmayan birine göre konuya hâkimiyeti var.)
 Higgs mekanizması bugün etrafımızda gördüğümüz kütlenin bir
 kısmını açıklıyor. Yani doğrudan evrenin oluşumuna yönelik bir araştırma
 olmasa da illaki birçok fizik konusu gibi alakası var. Sözlerim yanlış 
anlaşılmasın; elbette Higgs parçacığının kütlesinin kozmolojik sonuçları 
da var. CERN deyince çalışılan tüm konular cağrışım yaptığı için yazılan
 makale ve haberlerde Higgs, evrenin başlangıcı gibi konular birbirine
 giriyor. CERN’deki büyük deneylerden ATLAS ve CMS öncelikli 
olarak kendilerini Higgs konusuna vakfetmiş. LHCb deneyi madde
 antimadde arasındaki asimetriyi araştırıyor. Benim de mensubu
 oldugum ALICE deneyi ise evrenin başlangıç şartlarını inceliyor 

ve Higgs gibi bir önceliği yok.

-40 yıldır aranan parçacığın henüz tam olarak bulunamadığını


 söylüyorsunuz. Araştırma neden bu kadar uzun sürüyor?

Bir önceki sorudan devam etmek gerekirse, zaman zaman Higgs’in

 evrenin başlangıcındaki hususiyetlerini konu ederek
, ‘hızlandırıcıda evrenin başlangıç şartlarındaki enerjiyi üretebilmesi
 gerekir’ diye yazılar okuyorum. Eğer Higgs parçacığının kütlesi
 daha küçük olsaydı belki de çok önceden daha düşük enerjilerde 
çalışan hızlandırıcılarda keşfedilecekti. Buradan soruyla devam edebiliriz.
 Hızlandırıcıların en azından Higgs’in kütlesini oluşturacak kadar bir
 enerji sağlaması gerekiyor. Bunun haricinde bir iki mesele daha var;
 yine okyanus metaforunu kullanırsak çok dalgalı bir ortamda
 tsunamiyi seçmek daha zor. Ayrıca deneylerin kalitesi, hassasiyeti gibi
 konular var. Mevcut deneylerin ilk fikirlerinin 20 küsur sene 
öncesine dayandığı, bunların ciddi fizibilite, detektör, AR-GE’si vs.

 düşünüldüğünde 40 yıl yadırganacak bir zaman değil.


AKSİYON DERGİSİ

Fizikle İlgili İlginç Bilgiler Öğrenmek İster Misiniz?




BİLİYOR MUYDUNUZ? (AKADEMİK FİZİK)


Einstein’ in 3 yaşında konuşmaya başladığını... 
9 yaşındayken henüz istediği her şeyi tam olarak söyleyemediğini... 
Hocasının anne ve babasına “oğlunuz ne olursa olsun hiçbir zaman başarılı olamayacak” dediğini... 
Bir diğer hocasının da “öğrencilere kötü örnek oluyorsun” diyerek okulu bırakmasını istediğini... 

Matematik hocasının “tembel köpek” taktığını... 

Newton’ un çekingenliği yüzünden diferansiyel ve entegral hesabını 38 yıl sonra yayınladığını... 

Geçimsiz ve kuşkulu kişiliği yüzünden okul arkadaşları tarafından hırpalandığını ve hor görüldüğünü... 

Higgs Bozonu'nu kime, nasıl anlatmalı?


Bilim dünyasında büyük heyecan yaratan Higgs Bozonu'nun önemini anlamak kolay olmayabilir.


Higgs Bozonu

Önceki gün yüzde 99 ihtimalle bulunduğu açıklanan Higgs Bozonu’nun önemini anlamak kolay olmayabilir. Bulunmasıyla, evrenin nasıl oluştuğuna dair bilim dünyasının şimdiye kadarki tezlerini (Standart Model) doğrulayan Higgs Bozonu’nu basitçe kavrayabilmek ve anlatabilmek için The Guardian ’ın hazırladığı rehberden aktarıyoruz. 
Herhangİ bİrİne anlatırken: Birine, fizikten çok iyi anlıyormuşçasına Higgs Bozonu’nu açıklamak istiyorsanız, bozonun bulunmasının, evrenin oluşumu üzerine geliştirilmiş en önemli teori olan Standart Model’in eksik kısmını tamamladığını söyleyebilirsiniz. Standart Model’de enerjinin maddeye nasıl dönüştüğü büyük bir boşluktu. Higgs Bozonu ile bu açıklanmış oldu. Bu özet ile fizikten anlayan insan imajı verebilirsiniz! 
Edebİyat öğrencİlerİne: Bir cümlede virgül ya da nokta olmazsa o cümle nasıl da anlamsızdır değil mi? Higgs Bozonu bulunamasaydı evren de noktasız cümle gibi anlamsız olurdu. 
fİzİk öğrencİlerİne: Bunun bir atom değil atomaltı parçacığı olduğunu anlamalısınız. Fizikçi olmayı düşünüyorsanız önünüzdeki 50 yıl Standart Model’i geliştirme çalışmalarıyla geçebilir. O yüzden bu rehberi okumayı bırakıp gerçek fizik kitaplarına dönseniz iyi olur! 
Çocuklara: “Gördüğümüz her şeyin nasıl var olduğunu bilmiyorduk. Bilim insanları uzun zamandır aradıkları parçacığı buldu. Şimdi dünyanın nasıl oluştuğunu daha iyi anlayabiliyoruz” demeniz yeterli. Hâlâ “Nasıl?” diyorsa, hemen susmazsa çikolata yiyemeyeceğini söyleyin! 
Dİndar arkadaşa: “Higgs Bozonu’nu da Tanrı yarattı” deyin en iyisi... 

‘Tüm parçacıklar Allah’ın’ 
Higgs Bozonu’nun varlığının ispatlanması, evrenin nasıl oluştuğunun açıklanması açısından din ve bilim arasındaki ilişkiye yeni bir boyut katmış oldu. Yorumu felsefe ve din üzerine çalışan araştırmacılara bıraktık... 
Yıldız Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Caner Taslaman: Higgs Bozonu fizikteki teoride var olan bir parçacıktı. Bu parçacığın bulunması veya bulunmaması Allah’ın varlığıyla ilgili bir kanı yaratmaz. Tanrı Parçacığı ifadesi bir şaka sonucu ortaya çıkmıştı. Dikkat çeksin diye bu isim konuldu. Hatta Peter Higgs parçacıktaki kendi isminin gölgede kalmasından dolayı rahatsız oldu. Bu kelime insanlarda yanlış bir izlenim oluşturuyor. Bilmeyenler CERN’de dinle ilgili köklü bir çalışma yapılıyor sanıyor ancak bu bir bilim çalışması. İslami olarak bakarsak bütün parçacıklar Allah’ın parçacığı. Biz bugün evrenin varoluşunu anladık diyemeyiz. Çünkü felsefenin ve teolojinin sorduğu bir soruya bilim cevap veremez. Neden doğa yasaları mevcut şekildedir sorusunun cevabı felsefe ve teoloji alanıdır. Bilim ‘neden’ sorusuna, felsefe ‘niçin’ sorusuna cevap verir. 
Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş: Hiçbir şey kendi kendine olmaz. Kâinatın bir yaratıcısı vardır. İnanç insanın doğasında vardır ve bu bilimin değil dinin konusudur. Bilim insanları parçacığa ister rastlasın, ister rastlamasın, Tanrı inancını insanın ruhundan yüzlerce yıldır atamamışlar, atamazlar. Onlar her şeyi ateizme göre yorumluyorlar. Bilim insanları, bilimin varlığı gereği bu konuda kesin bir şey söyleyemez. Bu konunun bir maddenin bulunup bulunmamasıyla ilgisi yoktur, aslolan inançtır. Aklı, mantığı olan zaten evrendeki bu müthiş düzeni görür. Âlemde müthiş bir kanun var, işleyiş var, biz bu işleyişe Tanrı diyoruz. Bu şelaleler, ağaçlar ve bu düzenin kendi kendine olma ihtimali yoktur. 


RADİKAL

Fareyi Bulan Adamın Hazin Öyküsü

İşte size ilk farenin fotoğrafı

Son yüzyılda yapılan ve günlük hayatımızda yer eden icatları düşünün, 

bunlardan en etkileyici olanlarından biri şüphesiz ki fareydi. İşaretleyerek ve 

tıklayarak bilgisayar üzerinde kontrol sağlayan bu cihazın olmadığını düşünün.


Yerine neyi, nasıl kullanırdık?




İlk fare tahtadan yapılmıştı ve tekerlekleri vardı. İmleci ekran üzerinde X-Y 



pozisyonlama yöntemiyle hareket ettirilen fare bugün 40 küsür yaşında.

Douglad Engelbart tarafından icat edilen farenin mucidini trilyoner ettiğini 

düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. 1963’te fareyi icat eden Engelbart, 1967’de 

icadının patentini almış. Stanford Araştırma Enstitüsü’nde ilk prototipi 

üretildiği halde neredeyse yirmi yıl boyunca yaygınlaşmadı. Fakat daha sonra 

Apple’ın Mac bilgisayarının tanıtıldığı basın toplantısında, fareleri tüm dünya 

tanımış oldu.

TheNextWeb‘in yer verdiği Engelbart zamanının çok ötesinde bir mucit olarak 

tarihe geçti. Ancak malesef icat ettiği cihazın, PC’lerde kullanılmaya 

başlamasından çok önce patent süresi bitmişti.

Hoparlörler hakkında yapılan bir konferans sırasında çok sıkılınca hayalini 

kurduğu fareyi icat eden ve bunu geliştiren Engelbart’ın aklındaki soru hep 

aynıydı:

“Bu aleti nasıl insan zekasına destek verecek, zeka yükseltecek hale 

getirebilir, kullanımını yaygınlaştırabilirim?”

Yine de Engelbart, patent süresi dolduktan sonra 40 bin dolara Apple 

tarafından lisanslanan farenin ekmeğini yiyemedi.


Fizikçi Kimdir?


fizik bir yaşamdır...

   Fizikçiler olup olmadık yerde olup olmadık zamanlarda bir gerçeğin nedenini, nasılını,oluşum sürecini,şartlarını düşünüp onu çözmeye çalışırlar . Kafaları daima problemlerle meşguldür. Onlar için somut gerçekleri incelemek daha eğlencelidir.Çünkü onları bir şekilde kanunlarla ifade edebilirler, formülize edebilirler, matematiğe dökmek isterler. Bir formülü görüp onun ne demek istediğini anlamaya çalışmayan bir fizikçi yoktur. Gördükleri bir formül onlar için adeta dile gelmiş bir çocuk gibidir. Öte yandan sevgi gibi, mutluluk gibi soyut kavramları bu şekilde anlatmaya çalışmak nafiledir. Zaten başarısız olunacağı kesindir. Onun için, akışına bırakıp, sadece hissetmeyi tercih ederler. Örneğin, Newton elmanın ağaçtan düştüğünü görmüş ve merak etmiş. Şimdilerde bu kavramı bir kanun olarak bildiğimizden, bize komik gelmesi kesin bir soruyu yöneltmiş kendisine. Elma niye yere doğru düşüyor, niye yukarı gitmiyor. Oturmuş ve bunun üstüne kafa yormuş. Elde ettiği bulguları ifade edebilmek için diferensiyel denklemleri ilk olarak o kullanmış. Oysak idi elmanın düştüğünü görüp, alsa, onu bir güzel mideye indirse, tadından aldığı keyifle mutlu olsa da kafasını bu kadar yormasa ne kadar basit olurdu değil mi? Bir diğer örnek Arşimed. Bu zatı muhterem rivayet odur ki hamamda taslarla oynarken suyun kaldırma kuvvetini bulmuştur. Bre adam ne kafayı yoruyorsun bunlara. Ne güzel sıcağı görmüşün ,suyun içindesin, gevşe rahatla kirinden pasından bir arın, kendine gel, gevşe rahatla. Ama yok illa bişiler düşünecek işte. Üstelik rivayet odur ki bulduğu bu gerçeğin heyecanıyla dışarıya anadan üryan çıkmıştır. Düşünün artık kendisini  mevzuya ne kadar kaptırmış. Gene tekrarlıyorum fizikçiler çok sıkıcı insanlardır ve partilere çağrılmamalarının sebebi budur. Bu yüzden davetli listelerinin başlarında yer bulmazlar. Eğer bir fizikçi bir davetiyete listesinin en başındaysa muhtemelen bu bir parti değil konferansdır. Hiç bir partiye çağırılmadıkları için kendilerine gelen bu davetleri asla geri çevirmez, gerekirse katılamak için dünyanın öbür ucuna kadar giderler. Bu bir 

CV NEDİR? NASIL HAZIRLANIR?-(hz:UĞUR KORKMAZ)

CV NEDİR, NASIL HAZIRLANIR




Gazetelerin insan kaynakları eklerinde ve şirketlerin eleman arama ilanlarında sık sık rastladığımız iki kelime var.
CV (Curriculum Vitae)

Resumé


Curriculum, Latince koşu, yarış anlamına gelir. Curriculum Vitae ise "hayat yarışı" olarak çevrilebilir dilimize.
Resumé ise Fransızca'dan gelir. "Özet" anlamına gelir.
Türkçe'de her ikisine karşılık "özgeçmiş" sözcüğü kullanılmaktadır.
Kısacası CV, niteliklerinizin, becerilerinizin, deneyimlerinizin ve başvurduğunuz konu ile ilgili diğer özelliklerinizin yer aldığı, açık ifadeli ve kolay anlaşılan, okuyan kişiyi etkilemeye yönelik bir özettir.

SINAVLARA HAZIRLANMA TAKTİKLERİ




Evimize Beyaz eşya aldığımızda(Buzdolabı, Çamaşır makinesi gibi) ilk baktığımız yer, o makinenin kullanma kılavuzudur. Nasıl çalışır? Parçalarının özelikleri nelerdir? Ne gibi teknik özelliklere sahip gibi önemli şeyleri hakkında bilgiler edinir ona göre hareket ederiz.
Tıpkı burada olduğu gibi bizde öğrencilerin ve ailelerimizin yaşamında, önemli bir yere sahip olan bu sınavları kazanmalarının yolu ya da başarılı olmalarının sırları, bu sınavların taktiğini, tekniğini ve stratejilerini bilmekten geçiyor.
Derslere nasıl çalışılır, bir dersten nasıl verim alınır? Planlı ve programlı ders çalışma nasıl olur? Gibi soruların cevabını bilmeniz ve bu konuda aktif olarak bir şeyler yapmak zorundasınız.
Özelikle YGS ve SBS’ de derece yapan öğrencilere baktığımızda başarılarının sırlarını sıralarken kimse ben gece gündüz çalıştım demiyor. Sanki bu konuda ortak bir karar almışçasına şunları söylüyorlar:
-”Başarımızın sırrı planlı, programlı ders çalışmak ve sınavların taktiğini, tekniğini bilmek diye sıralıyorlar“.
Bu yüzden girmiş olduğunuz sınavlara nasıl hazırlanılır, bir dersten nasıl verim alınır gibi önem taşıyan soruları cevaplamamız gerekir.
Dünya insanı, olaylara artık taktik ve teknik açıdan bakıyor, düşünüyor. İnsanların çabuk düşünmesi ve karar vermesi, Stratejik yaklaşması, zaman kavramını iyi ele alması, kendini tanıması ve potansiyelini kullanması önemli kriterler haline gelmiştir.
Şimdi sizlere bir dersten nasıl verim alınır, derslere ve sınavlara nasıl çalışılır? Konusunda bazı taktikler sıralayacağım?
SİHİRLİ TAKTİKLER
1)Başarılı olmak için bir amaç, bir hedef koy kendine. VE Niçin ders çalışmalıyım Sorusunu sor… Bunun üzerine saatlerce düşünebilirsin. O ateşi içinde hissetmişsen olayın yüzde ellisini hallettin demektir.
2) Birden fazla ve doğru kaynaklardan çalışmaya özen göster.
3)Derslerinizi daima masa başında çalışınız. Yatarak, uzanarak, kanepede, yatakta ders çalışılmaz. Böyle çalıştığınızda fizyolojik olarak gevşeyeceğinizden motivasyonuz azalır ve uykunuz gelebilir.
4)Ders çalışırken birden çok duyu organın aktif olsun. Yeri geldiğinde odan içerisinde, yastığa, duvara veya aynaya çalıştığın konuları anlat. Burada amaç, anlattığın konuyu hem kulağın duyacak hem anlatacaksın, hem göreceksin. Yani duyu organlarının aktif olarak öğrenme işine katılması…
5)Ders çalışırken ve özellikle program yapmışsan eğer genelde bir sözel dersten sonra bir sayısal ders çalışmaya özen göster.
6)Sayısal ders çalışırken işlem yapmaya özen göster, yani bir karalama kâğıdı elinin altında hazır olsun.
7)Stresli ve gergin ortamlara girme. Özellikle moral ve motivasyon bozmayı alışkanlık haine getirmiş kaygılı insanlardan uzak dur.
 Konu çalışırken önemli gördüğün yerlerin altını renkli kalemlerle çiz. Bu ikinci tekrar yaptığında algıda seçicilik dediğimiz olayın işlerlik kazanmasına neden olur. Yani dikkatini çeken ilk yer, altını çizdiğin yer olacaktır. Örnek: Bir toplantıda 10 tane siyah takım elbise giymiş bir yerde birisinin bir beyaz takim elbise giydiğini düşünün. İlk dikkat çeken bu beyaz takım elbiseli olacaktır.
9)Çalışma ortamında dikkatini dağıtacak afiş, poster gibi uyarıcıların olmaması gerekir.
10)Eğer çalışacağın konu uzunsa konuyu belli kısımlara ayırarak, konu kısa ise bütün olarak öğrenmeye ve çalışmaya dikkat et. Yani tümevarım ve tümdengelim metotlarını kullan. Ya da Bütün ya da Parçalara bölerek çalışma metodunu kullan…
11)Konu çalışması yapmadan konuyla ilgili testleri ve soruları çözme. Önce konuya hakim ol sonra soru çöz.
12)Her derse isteyerek ve severek çalış. İstek olmazsa başarı gelmez. Öğrenmek için her şeyden önce sevmek gerekir…
13)Okulda işlediğiniz konuları akşam tekrar etmeyi alışkanlık haline getir.
14)Anlamadığın, zorlandığın derslere biraz daha zaman ayır. Bu dersleri görmezlikten gelmek veya kaçmak sorunu çözmez.
15)Ders çalışılırken TV seyretmek ya da müzik dinlemek son derece sakıncalıdır. Bir koltukta iki karpuz taşınmaz. Ya ders çalış ya TV seyret. “Yani Ya sev ya Terk et…”
16)Kimsenin zoruyla, isteğiyle ders çalışmayınız. Eğer böyle bir takıntınız varsa başarılı olamazsınız.
17)Çalışma masanızın pencere kenarında olmamasına dikkat ediniz..
18)İlerde olmak istediğiniz bir hedefi A4 kâğıdına yazıp odanız içerisinde herkesin görebileceği bir yere renkli kalemle yazıp asınız. Bu, içinizdeki ateşin devamlı yanmasını sağlayacaktır.
BAŞARININ YOLUNU, UNUTMA…
HEDEF BELİRLE
DERSE ÖN HAZIRLIK
PLANLI ÇALIŞMA
DİNLENME
MOTİVASYON
TEST TEKNİĞİNİ BİLME
VERİMLİ ÇALIŞMA
DERSLERİ TEKRAR ETMEDİR.
VE yükselmek için THY formülünü unutmayın…(Tutku-Hedef-Yöntem)
Yaşamınızda, size en yardımcı olacak kişi gene kendiniz olduğunuzu unutmayın. Çünkü hayatınızın direksiyonu sizin elinizde. Yarın eyvah demeden, pişman olmadan iyi ki şunları, bunları böyle yapmışım demesini bilin. “Çünkü hiçbir zafere Çiçekli yollardan gidilmez.” Başarı elbette ki tatlıdır; ancak çoğu zaman ter kokar…
HAZIRLAYAN:ABDULLAHOĞLU